Ahıska Âşıkları – IV

EMRAH

Hayatı hakkında bilgilerimiz çok sınırlı olan bir halk şairidir. Ahıska’nın Varnet köyünde dünyaya gelmiştir. Erzurumlu Emrah’tan önce adını duyurmuş ve kendi yöresinde şöhret kazanmıştır. XIX. yüzyıl başlarında yaşadığı rivayet edilmektedir. 1828 Ahıska’nın Rusların eline düşüş felâketini görmüş ve bu olaydan kısa bir zaman sonra vefat etmiştir.

Saz çalmayan fakat usta deyişleri olan Emrah, Işığî mahlâsıyla dudakdeğmezler de söylemiştir.

1.
Bugün aziz gündür derneğimiz var,
Yoluz düşsün ziyarete güzeller.
Hasretliğiz çoktan beri çekeriz,
Verin baçı geçin öte güzeller.

Kimi göç eylemiş göçü var düze,
Kimi siyah zülüf dökmüştür yüze,
Eğer bir hayrınız olmasa bize,
Düşesiz siz de firkate güzeller.

Emrahî der gerçek oldu sözümüz,
Arşa direk oldu âh u sûzumuz,
Size geçer ise bu niyazımız,
Suvalsiz dolun cennete güzeller.

2.
Bir yiğidin yaman derdi,
Olmasa kan yaş töker mi?
Menevşe sümbül solmadan,
Dağlara duman çöker mi?

Ezelden bu dünya böyle,
Garibin bir derdi sıla,
Hâr olmasa bülbül güle,
Âh eder boyun büker mi?

Sefil Emrah odda netsin?
Gönül diler kâma yetsin,
Bir elçimiz daha gitsin
Görek onu da eker mi?

3.
Bu aşkın ucundan ciger,
Yanar yanar kebab olur.
Üstelik de cevr-i dünya,
Bozar binam harab olur.

Emrah eser sırasında,
Şurasında burasında,
İki suyun arasında,
Döner sanki dolab olur.

4.
Ateşe yakar cihanı aşk ile nârın senin,
Âh ettin, arşa dayandı âh ile zârın senin,
Nâs içinde destan oldun düştün dilden dillere,
Yâr elinden serserisin, ya hani ârın senin?

Âşıksın, âşnan ararsın, âh edersin derinden,
Âşnan sadık yarın ise der, sana ne nârından,
Sad-hezar naz ile senin aklın ala serinden,
Şây-eder gizli sırların hercâyi yarın senin.

Işığî der, sıdk ile sen gel çalış Hak râhına,
Uzak git şeytan şerrinden sığın Şahlarşâhı’na,
Seni halk-eden Hallâk’ın secde kıl dergâhına,
Her ne dilek dilesen ihsan ede Tanrı’n senin.

5.
Dilinen vasfolmaz bir selatinsin sen,
Ay, güne şavk vurur yanağın senin.
Bulunmaz ne Mina ne de Billur’da,
Bir başka örnekte buhağın nazlı.

Astası gözlerinin etrafı müjgan,
Sanarsın kim avcı, yakacaktır can,
Her bakışta eder yüz bin kere kan,
Oynatsa kaşıyla kabağın nazlı.

Nazlının nazına can mı dayanır?
Hasretlik âhıyla dağ taş uyanır,
Âlem senden misk anber boyanır,
Emrah görmek diler o bağın nazlı.
(Emrah diler şamama dağın nazlı)


ÇERKEZOĞLU

Hayatı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Çerkezoğlu, Koblıyanlıdır. Kendisi buranın yerli bir ailesine mensuptur. Gelip geçen hatırlı bir yolcunun hatırasını yaşatma geleneği dolayısıyla babasına Çerkez adı verilmiş olduğu anlaşılıyor. Çerkezoğlu XIX. yüzyılın başlarında yaşamıştır. 1801 yılında Tiflis ve 1806 yılında Şirvan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesini görmüş olan Çerkezoğlu’nun birkaç deyişini sunuyoruz:

1.
Allah’ı seversen kandırma nâsı,
Hoca, bu yaptığın hezyan değil mi?
Gayretle minnetsiz yaşamayı sen,
Hubb-i sivâ dersin, yalan değil mi?

Bâkî gibi çalış buyurdu Resul,
Helâl devlet kazan, etme tese’ül,
Dünyada rahatça yaşamak hâsıl,
Furkan’da Hadiste beyan değil mi?

Görürsün ne şevket buldu, düşmanı,
Günbegün gayretle tuttu cihanı,
İslâm zebun kaldı Küffar’dan yanı,
Gözümüz önünde ıyan değil mi? [1]

2.
Tecnis
Güzeller şahısın ey perizâde,
Nolaydı kapunda olaydım bende.
Gönlümü kıluban gamdan azâde,
Dünyada şâd olup güleydim ben de.

Bir narin kal’asın kendin bezersin,
Naz u istiğnadan leşker düzersin,
Her gören âşıkın bağrın ezersin,
Öz başıma zafer kılaydın bend’e.

Çerkezoğlu’mu da almıştır firak,
Hüsnün bağındandır çektiğim merak,
Zülfün kemendinde gönlüm kuşu bak,
Der ki kısmetim var alaydım ben’de.

3.
Azgur bağlarında bir güzel gördüm,
Soruştum aslını bir Gürcü kızı.
Sandım ki cennette huriye erdim,
Meğer Kaf dağından Per Gürcü kızı.

Bülbül olan ben tek feryada durmuş,
Kızıl gül utanıp boynunu burmuş,
Gün bile hicaptan buluda girmiş,
Verdikçe al yüzden ner Gürcü kızı.

Boy bosun yaraşmış bulmuş kemali,
Zergerden uğramış o ince beli,
Gerdanı mineden satrançtır hâli,
Yanak haşhaş zülfün zer Gürcü kızı.

Çerkezoğlu âciz kaldı vasfına,
On iki cemali Hak vermiş buna,
Kara kaş nazarlık gök göz üstüne,
Seyri salar cana nar Gürcü kızı.

4.
Eteği belinde bağa giden yâr,
Yüzüme bas yere basma ayağın.
Havasından şen şen öter bülbüller,
Bağa verir ziynet yosma ayağın.

Ağ topuğun saç bağına tokuşur,
Gümüş bilekleren mercan yakışır,
Her bastığın yerde sümbül kokuşur,
Can bağışlar kuru cisme ayağın.

Çerkezoğlu umar her dem visâlin,
Eritti gönlüm çımçırak cemalin,
Su tek akam da hoş düşsün hayalin,
Mürvet eyle bizden kesme ayağın.

KORHAN

Asıl adı Pertev olup, kendisi Oral köyü beylerindendir. Ataları Adigön’den gelip bu köye yerleşmiştir. Doğum ve ölüm tarihleri bilinmemekle birlikte, onun 1905 Rus-Japon Savaşından az önce ölmüştür. Çar II. Nikola zamanında Osmanlı basınını takip etmek yasak olduğu hâlde o, İstanbul’dan Batum yoluyla kitap ve gazete  getirtmiş, bu yüzden tutuklanarak hapse atılmıştır. İhtiyar olduğu bir zamanda hapse girmeye çok üzülen Korhan, şu deyişi söylemiştir:

Bu benim bahtımdan kem talehimden,
Felek vurdu bu sineme çalğundur.
Ne vakt men’edildim kendi râhımdan,
Dizde fer yok, gönül katı kalğundur.

Gönlümüzde mamur gamın kal’ası,
Hiç olur mu böyle derdin çaresi,
Bir yiğidin yada düşse sılası,
Açılmaz neşatı, gama dalğundur.

Korhan’ım işime hile kattılar,
Gam ü mihnet ile tutsak ettiler,
Şahan idim bir zağ deyin tuttular,
Uçabilmem kanatlarım yorğundur. [2]


ŞÜKRÎ

Hayatı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Şükrî, Azgurlu olup asıl ismi Süleyman’dır. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında yaşadığı tahmin edilmektedir. Posof’ta yazılmış defterlerde Şükrî’nin birkaç parçası bulunmaktadır.

1.
Ol ne âfettir dolanır devri var yevmül-kıyam,
İnsan onsuz dolamaz hayrı var aled-devam.
Şeb-tâ-rûz uyanıkdır her karye dopdolu,
İki değil, üçüz olmaz, dördü kendi bî-tamam.

Birisi dağ, biri sahra, biri Mısır’dan çıkar,
Üçü bir yere gelende ister âlemi yıkar,
Gün-be-gün saat-be-saat meyleder âlem yakar,
Hem   …………….   içte budur böyle bil devam.

Fevziyâ sözüm sanadır belki sende buluna,
Dikkat eyle hoş nazar kıl koymiyasın yarına,
Şükriyâ sen şükür eyle girmeyesin nârına,
Sende de var, bende de var, cümle halkta vesselâm.
Cevap: Kav, çakmak, kaz, adam.

2.
Bir acep gördüm bugün ben hükm-i sultan andadır,
Bir bakışta aklım aldı sırr-i hakan andadır,
Fevka baktım, tâç göründü, hurrem etti gönlümü,
Taht ettim, haşyet ettim, sabah-ı şahan andadır.

Ruhu yok, âlemlere ferman eder canlı gibi,
Ya itaat, ya sadakat, ya firar kanlı gibi,
Talibi çok, herkese yok, baht gerek Vanlı gibi,
Tuhfe-i icaddır kim dilemez şöhret ü şân andadır.

Çok baktım, hayret ettim pîr-i mukaddes resmi var,
Kolları hem elleri var, bir kıyas hem hasmı var,
Aynı zerdir kıpkırmızı bir acaib cismi var,
Tâlibine nef’i yoktur Mal-i Mervan andadır.

Bir muamma söylemişim, kim değildir ezeli,
Takdim ettim, şâirân lâf-ı güzaf sözeli,
Şükrî, maksadın kimse bilmez, ben bu beyti düzeli,
Sâmiin eyler taaccüp bin kıyasân andadır.

Sarf: 3, Ebcet: 222, Cevap: Kibr

3.
Oğul yatma, ne yatmaktır!
Uyan, dersinde sa’y eyle.
Yuhunu gözden atmaktır,
Uyan dersinde sa’y eyle.

Musahibler bayah gitti,
Bakıp dersine devr etti,
Hasan geldi, sana yetti
Uyan dersinde sa’y eyle.

Çıkup gün âlemi tuttu,
Uşahlar mektebe gitti,
Onlar bülbül gibi öttü,
Uyan dersinde sa’y eyle.

Sana yatmah semer vermez,
Huşun olsa, yuhun gelmez,
Bu yatmak bir zada değmez,
Uyan dersinde sa’y eyle.

Yorul birce bu yatmaktan,
Usanma derse bakmaktan,
Kenar ol tenbel ahmaktan
Uyan dersinde sa’y eyle.

Devr-i ilme eyle çok dikkat,
Kanarsın yahşica lezzet,
Ele geçmez bele fırsat
Uyan dersinde sa’y eyle.

4.
Muamma

Âşık der kemâle yeter,
Okuyan kemâle yeter,
Otuzundan küçücüktür,
On beşinde kemâle yeter.

Cevap: Hilâl

5.
               Asker

Anama söyleyin atımı satsın,
Kanlı köyneğimi bağrına bassın
Vay vay yazık anam,
Kal yana yana.

Nişanlım güzeldir kardaşım alsın,
Kardaşım almazsa yoldaşım alsın.
Vay vay yazık anam,
Kal yana yana.

Yoldaşım almazsa ellere kalsın,
Eller de almazsa sellere kalsın
Vay vay yazık anam,
Kal yana yana.


* Bu yazının ilk bölümleri, daha önce İstanbul’da çıkan Ahıska dergisinde yayımlanmıştır.

[1] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Ahıskalı 14 Halk Şairimizden Birer Parça, Türk Kültürü dergisi, S. 47, Eylül 1966.
[2] Aynı yazı.