17. Mehmed Paşa
Diğer kaynaklarda adına rastlayamadığımız Ahıskalı Mehmed Paşa hakkında şimdilik Sicill-i Osmanî’deki bilgilerle yetinmekteyiz.
Mehmed Paşa, Üçünce Mustafa Han zamanı devlet adamlarındandır.
Önce kul kethüdası ve 1754 yılında yeniçeri ağası oldu. Bıyıklı Ali Paşa, onun sadrazamlıkla müjdelendiğini öğrenip azledilmesini başararak Manisa’ya sürdürdü. Sadrazam olan büyük şair ve devlet adamı Koca Ragıb Paşa’yla İran seferlerinden arkadaşlığı vardı. Ragıp Paşa, 16 Eylül 1758 tarihinde onu ikinci defa yeniçeri ağası olarak tayin ettirip İstanbul’a getirtti. 1759 Eylülünde vezirlik verildi. Ancak yine sadarete çalışmakla gizlice Kapıkıran Mehmed Ağa çağrılıp 1760 yılı başlarında azledildi. Kapdan olacağını düşünürken Midilli’ye gönderildi. Kısa bir zaman sonra orada vefat etti.
Mehmed Paşadan bahseden kaynak, “Liyakatli ve tedbirliydi. Fakat hırsı, emeline engel oldu.” demektedir. [1]
Sicill-i Osmanî’de Mehmed Paşa bahsi.
18. Mehmed Paşa
Mehmed Paşa, Ahıskalıdır. Önce Çıldır Valilerine divân kâtibi sonra da İshak Paşaya kethüda kapıcıbaşı ve başbâkîkulu oldu. 1756 yılında çavuşbaşı olup sonra azledildi. 1757 yılında ikinci defa çavuşbaşı oldu.
Aralık 1757’de sadaret kethüdası ve Nisan 1758’de vezirlik rütbesi verilerek Rumeli ve Mart 1759’da da Vidin Valiliğine tayin edildi. Aralık 1761’de kapdan-ı deryâ ve Ağustos 1762’de Mısır Valisi oldu.
Üçünce Mustafa Han zamanında 1763 yılında Konya, 1765’te de Kars Valiliğine tayin edildi. Kars’ta çıkan bir karışıklığı kolaylıkla yatıştırdı. Ahali, çok kaba ve sert bir inatla Paşayı konağında taşa tuttu. Bu taşlardan biri Paşaya isabet etti. Bu olaya çok üzülen Mehmed Paşa, birkaç gün geçtikten sonra Nisan 1767’de üzüntüsünden vefat etti. Valilik yaptığı yerlerdeki adaletli davranışı, herkes tarafından kabul edilirdi. O, eli kalem tutan yazar çizer yetmişlik bir zât idi. Oğlu Süleyman Es’ad Beydir.[2]
Mehmed Paşa, Sadaret Kethüdalığında bulunmuş olduğu için Kethüda/Kâhya lâkabıyla anılır. Mısır Valisi Bekir Paşanın ölümü üzerine Kapdanlıktan kaldırılıp oraya gönderilmiştir.[3]
19. İbrahim Paşa
Ahıska Atabekleri ailesinden III. Yusuf Paşanın oğludur. Enderunda yetişti. Ilımlı ve uyumlu bir kişiliğe sahipti. Mayıs 1756’da Çukadar-ı Şehriyârî ve eylülde Silâhdâr-ı Şehriyârî oldu. 1757 yılı ekiminde azledilerek emekliye sevk edildi. 1758 nisanında, kendisine hediye vermiş olanların hediyelerini geri istemeleri sonucu Ahıska’ya sürüldü. 1759 şubatında serbest bırakıldı. Üçüncü Mustafa Han zamanında, 1767 martında vezirlik rütbesiyle Anadolu Valiliğiyle birlikte Ahıska-Çıldır Valiliğine tayin edildi.
Trabzon Valisi Abdurrahman Paşa, Gürcistan beylerinin vergi ödemede gönülsüz davranmaları karşısında acze düşünce Ahıskalı İbrahim Paşa, vezirlik rütbesiyle Gürcistan seferine gönderildi. Meselenin halliyle 1767 kasımında Erzurum Valiliğine tayin edildi.[4] Burada iki yıl valilik yaptıktan sonra 1769 yılı aralık ayında Anadolu Valisi ve 1770 mayısında da Kırım Seraskeri oldu.[5]
1768 yılında başlayıp devam etmekte olan Osmanlı-Rus savaşında büyük kahramanlıklar gösteren İbrahim Paşa, tarihin övünç sayfalarına geçmiştir. Zira bu savaşta bir yandan Ruslarla savaşan Paşa, diğer taraftan da Rus propagandasına kanan Kırım mirzalarıyla uğraşmaktaydı. Ruslar, Kırım Tatar Türklerini Osmanlı’dan koparmak için her türlü metodu kullanıyorlardı. Bu maksatla yapılan propagandalar, bu savaş esnasında etkisini göstermiş ve Kırım Seraskeri Silâhdâr İbrahim Paşaya karşı cephe alan bir kısım Tatarlar, onu zayıf düşürmeye çalışmış ve “Bize Osmanlı askerinin lüzumu yok!” demişlerse de bu gayretli vezir, bütün zorluklara ve yokluğa rağmen görevini en iyi şekilde yapmaya gayret etmiştir.[6]
Osmanlı-Rus Savaşının başlamasıyla birlikte Kırım’a Rus prenslerinden Dolgoruki kumandasında bir ordu sevk edildi. Ur Kıstağını tahkim edip kırk bin kişilik bir kuvvetle savunmaya dayanan Dolgoruki’nin hücumu, Kırım seraskeri Silâhdâr İbrahim Paşanın aldığı tertibat üzerine mağlûbiyetle neticelendi (1770).
Bu mağlûbiyet üzerine geri çekilen Ruslar, ertesi sene, yani 1771’de Kırım üzerine tekrar hücuma geçtiler. Kırım Hanı Üçüncü Selim Giray, Kırım Seraskeri İbrahim Paşanın istemiş olduğu savaş malzemesini hazırlamakta ağır davrandı. Daha kötüsü, Ruslar, Kırım hanzâdeleriyle Kırım ümerasını elde etmişlerdi! Kırım’ın ileri gelenlerini iğfal etmişler ve Kırım Seraskerine karşı yardım etmedikten başka seraskere karşı muhalif cephe aldırmağa da muvaffak olmuşlardı.
Kırım Seraskeri İbrahim Paşa, bin bir yokluk ve hıyanetlere karşı ümitsizliğe düşmemiş, didinip çabalayarak, parmağındaki elmas yüzüğünü ve kıymetli eşyalarını satarak, askerin maaşlarını vermiştir. Onları, Ur-Kapı’ya gelmekte olan Rus kuvvetleri üzerine sevk ettiği sırada, Kırım ileri gelenlerinin Ruslarla iş birliği yapması gibi büyük bir ihanetle karşılaştı. Ruslarla birlik olan Tatarlar, kale kapılarını açıp düşmanı içeri aldılar. Buranın düşmesiyle Ruslar Kırım’a ayak bastılar (8 Temmuz 1771).
İbrahim Paşa, Ur-Kapı’nın sukutu üzerine ordugâhı olan Karasu’dan kalkarak Kefe’ye geldi, Karasu’yu işgal eden düşman Kefe’ye yürüyeceği için İbrahim Paşa burayı savunmaya karar vermiş ve on bin kadar savaşçı ayırıp savunma düzeni almışken Rusların Kırım Hanı ilân ettikleri Sahib Giray’ın Kalgayı Şahin Giray bir hayli Tatar askeriyle Serasker İbrahim Paşanın yanına gelerek Ruslarla olan anlaşmalarını açıkladı ve Osmanlı askerinin derhâl çekilmesini, çekilmedikleri takdirde yağma edeceklerini beyan etti. Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri, kayıklara binip ayrıldı; Kefe Valisi Mehmed Paşa da bir gemiyle Kefe’den ayrıldı. Şahin Giray’ın hainliğine hayrette kalan Serasker İbrahim Paşa, Kefe’yi terk etmedi; Taman-Karasu taraflarından gelen Ruslara esir düştü (Temmuz 1771) ve Petersburg’a götürüldü.[7]
Bir başka tarihçi de bu acı sonu şu sözlerle ifade etmektedir: Tatarlar, Kefe’de bulunan Kırım Seraskeri Silâhdâr İbrahim Paşaya nakliye araçları bile vermediler. Rus istilâsı, 13 Temmuz 1771 günü, Kırım’ın kahraman Seraskeri Silâhdâr İbrahim Paşanın esaretiyle nihayet buldu. Selim Giray hey’eti, Petersburg’da İkinci Katerina’ya sadakat yemini etti.[8] Osmanlı Devleti, bu savaş sonunda imzalanan Kaynarca Barış Antlaşması’yla gerileme ve dağılma dönemine girdi.
İbrahim Paşa, esaretten kurtulduktan sonra, 1775 eylülünde Mora, 1776’da Selânik, 1777 yılında Hanya ve 1779’da da ikinci defa Selânik Valiliğine getirildi. 1780’de Konya Valisi olan İbrahim Paşa, kısa bir zaman sonra orada vefat etti.[9]
İbrahim Paşanın esaret hatıraları, maiyetinde bulunan Necati Efendi tarafından kaleme alınan Sefaretname-i Necati adlı eserde anlatılmıştır. [10]
Sicill-i Osmanî’de İbrahim Paşa bahsi.
20. Hasan Paşa
Atabekli İshak Paşanın torunu ve Hacı Ahmed Paşanın oğludur. 1759 yılında babası idam edilirken kendisi hayatta bırakılmıştır. 1760 yılında mîr-i mîrânlık rütbesiyle Ahıska-Çıldır Valisi ve 1761 yılında vezirlik pâyesiyle Gürcistan Seraskeri oldu. 1764 yılında görevinden azledildi. 1767’de Köstendil ve Selânik Valisi oldu.
1769 yılında Özi ve Hotin Muhafızlığına getirildi. Aynı yılın ağustos ayında yaralanıp, üçüncü günü -18 Ağustos- vefat etti. Sicill-i Osmanî onun müdebbir, yani, işini iyi bilen, uzağı gören, olaylara zamanında müdahale edebilen bir kişi olduğunu kaydetmektedir. Oğulları İshak ve Mehmed Sabit Paşalardır.[11]
Sicill-i Osmanî’de Hasan Paşa bahsi.
Hekimoğlu Ali Paşanın yetiştirmiş olduğu değerli kumandanlardan biri olan Hasan Paşa, 1768 yılında başlayan Osmanlı-Rus Savaşında büyük yarlılıklar göstermiş bir kahramandır.
1769 yılı nisan ayında, Hotin Muhafızı bulunan Hüseyin Paşa, bir isyan neticesi öldürülünce, oraya acele olarak Selânik ve Kavala Mutasarrıfı Hasan Paşa, Hotin Muhafızlığına tayin edildi. Hasan Paşa, Hotin Muhasarası esnasında, muhasaranın on birinci günü bir gülle parçasının isabetiyle şehid düşmüştür.[12]
Ahıska’ya komşu olan Ardahan’ın Posof ilçesindeki caminin avlusunda bulunan mezarlar arasında Hasan Paşanın ismine rastladık. Bir hatuna ait olan kabir taşı fotoğrafından şu ifadeleri okuyabildik:
“Hüvel-Bâkî
Hüvel hallakul-emân /…… / Huri ve gılman ile asûde ede ülfeti / Son nefesde isterim kalbi selim / Emin eyle adûdan verme bana mihneti / Merhume ve mağfure Hasan Paşazâde / Zübeyde Hanım ruhuna Fâtiha 1185” [13]
21. İshak Paşa (II-Küçük)
Ahıska-Çıldır Atabekleri Hanedanından olup İshak Paşa oğlu Hacı Ahmed Paşanın torunu ve Hasan Paşanın oğludur. Sabit Mehmed Paşa da onun kardeşidir.
İshak Paşa, Üçüncü Selim Han zamanında, Süleyman Paşanın ölümünden sonra 1790 yılında vezirlik rütbesiyle Ahıska-Çıldır Valisi oldu. 1791 yılında Şerif Mehmed Paşanın azline sebep olunca, gözden düştü ve Hasankale’de ikamet etti. Daha sonra da yine orada vefat etti.[14]
Sicill-i Osmanî, Paşa için, “İdaresiz ve ahmaktı.” demekteyse de, Doğubayazıt’ta harika bir sanat eseri olan ünlü sarayı yaptırmış, sanatkâr ruhlu bir zât için, bu ifadelerin uygun düşmediği ve “Yakışıksız ve garazlı” olduğu anlaşılmaktadır.[15]
İshak Paşa, 1746 yılında Doğubayazıt Sancakbeyi olmuş ve bu sırada Türk mimarî tarihinin şaheserlerinden biri olan İshak Paşa Sarayı’nı yaptırmıştır. Osmanlı Padişahı III. Selim zamanında (1789-1807), İstanbul’a gitmekte olan İran sefiri, bu sarayda misafir edilmiştir. Sefir İstanbul’a gidince, bu sarayı methetmiştir. Bu methiye, Saray’da Paşa hakkında bazı şüphe ve olumsuz düşüncelerin yeşermesine yol açmıştır. Müstakil hareketleri de gözden kaçmayan İshak Paşa, zamanla gözden düşmüştür! Sicill-i Osmanî’deki olumsuz ifadeler de, İstanbul Sarayı’nın Paşaya karşı olan hissiyatının eseridir.
Buna benzer bir olay da Trabzon’da yaşanmıştır: Vali Ömer Paşa, Trabzon’da güzel bir saray yaptırmış, bu yüzden Padişahın gazabına uğramıştır. İstanbul’dan gönderilen bir kapıcıbaşı marifetiyle boynu vurulan Ömer Paşanın sarayı da yıkılmıştır.[16]
İshak Paşa’dan birçok kaynak söz etmekte fakat bu kaynakların verdiği tarihler bazen birbirini tutmamaktadır. Bununla birlikte onun meydana getirdiği eserlerin önemini hiç kimse inkâr etmemiştir. “III. Selim devrinde Çıldır Valisi Hasan Paşanın oğlu Atabekli İshak Paşa, Anadolu’nun son büyük sanat şaheserlerini, Ahıskalı mimarlara yaptırmıştır.”[17]
Bayazıt ve Eleşkirt’ten başka Hınıs ile Tekman’dan da Bayazıt Mutasarrıfı olarak hâs geliri olan Ahıska Atabekleri soyundan, Ahıska’da selâtin camii gibi ünlü Ahmediye Camiini yaptıran Hacı Ahmed Paşanın torunu Küçük İshak Paşa, 1776-1798 tarihleri arasında 22 yıldan çok Bayazıt’ta kaldı. Bu sırada Ahıskalı ustalara, Anadolu’daki son büyük klasik Türk şaheser yapılarından, Bayazıt’taki Yenikale yerinde şimdiki İshak Paşa Camii- Medresesiyle Külliye ve Sarayını yaptırdı.[18]
1790’da da Çıldır Valisi olan İshak Paşa, 1791’de azledilmiştir. Bu tarihten itibaren, bir zamanlar Sancakbeyi olduğu Doğubayazıt’ta inşa ettirdiği sarayda ikamet etmiş ve muhtemelen 1797 yılında burada vefat etmiştir. Oğlu Mahmut Paşa Sancakbeyi olmuş ve sarayın avlusunda babası için bir türbe yaptırmıştır. Mahmut Paşa, 1805 yılında ölünce, oğlu Ahmet Bey Doğubayazıt Paşası olmuştur. İshak Paşanın eşi, Ali Beyin kızı Habibe Hanım da 1806 yılında vefat etmiştir.
İshak Paşa Sarayı’ndan Avrupa’da ilk defa I. Napolyon’un ajanı olarak İran’a giden (1805) A. Jaubert bahsetmiştir (1822). Saray, bundan sonra daha birçok yazarın eserine konu olmuştur. Türkiye’de saray hakkında ilk yazı, Y. Mazhar Bey tarafından kaleme alınan ve 1925 yılında Akşam gazetesinde çıkan bir yazıdır.
Bu saray, birçok seyyahı etkilemiş; birçok bilim adamının ilmî araştırma ve incelemelerine konu olmuştur.
Sarayda birçok kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden birinde, “Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih” ifadesinden, sarayın 1785 tarihinde bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bir kitabede de, “Buldu bu Kasr-ı dilâra avn ile çün hâtime/Kıl kerem İshak’a hem Ya Rabbi hüsne’l-hâtime (Bu gönül okşayan saray, senin yardımınla yapıldı. Ya Rabbi, İshak’a şefaat et, sonunu hayreyle)” denilmektedir.
1786 yılında İshak Paşa Sarayı’nı ziyaret eden Beşiktaşlı Şâir Fazıl, yazdığı 14 kıtalık kasidede bu saray ve külliyesini övmektedir.[19]
22. Sabit Mehmed Paşa
Ahıska Atabeklerinden Gazi ve Şehit Hasan Paşanın oğludur. Üçüncü Selim Han devri devlet adamlarındandır. Büyük kardeşi İshak Paşa 1791 yılında Ahıska-Çıldır Valisi olduğu sırada Kapıcıbaşı oldu. 1797 yılında mîr-i mîrân (beylerbeyi) olup, Ahıska-Çıldır Valisi oldu ve kendisine kapıcıbaşı rütbesi verildi. Bir yıl sonra da vezir oldu. Daha önceleri Ahıska Valisiyken azledilen Şerif Mehmet Paşanın Ahıska’ya gelmesiyle Sabit Mehmet Paşa burayı terk etmek mecburiyetinde kaldı.
Şerif Mehmet Paşanın 1801 yılında tekrar azledilmesi üzerine Sabit Mehmet Paşa yeniden Çıldır Valiliğine tayin edilmiş fakat Paşa, makamına oturmayı başaramamıştır. Böylece Şerif Paşa yerinde bırakılmıştır.
Sabit Mehmet Paşa, önce Erzurum, sonra Maraş Valisi olmuş; 1802 yılında da Van Valiliğine tayin edilmiştir. O, 1804 yılında bu görevi bırakmış ve 1810 yılında da vefat etmiştir.
Kaynağımız onun, “Genç, akıllı, tedbirli ve zeki” bir kişi olduğunu bildirmektedir.[20]
Sicill-i Osmanî’de Sabit Mehmed Paşa bahsi.
23. Süleyman Paşa
Süleyman Paşa, Atabekli İshak Paşa ailesinden olup İbrahim Paşanın oğludur. 1771 yılında vezirlik rütbesiyle Ahıska-Çıldır Valisi oldu. Paşa, göreve başlar başlamaz Dağıstan, Azerbaycan ve Buhara hanlarıyla Kuzey Kafkasya emîrlerine mektuplar göndererek onları, Ruslara karşı ittifaka çağırdı. Dağıstan ve Azerbaycan hanları Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacaklarına dair söz verdiler. Fakat kendi aralarındaki mücadeleler, Osmanlı siyasetine de zarar verdi. [21]
Süleyman Paşa, Ruslarla cereyan eden Kırım Savaşı’nı fırsat bilerek Osmanlı topraklarına saldıran Gürcü Kralı Erekle kuvvetlerine karşı başarılı mücadeleler verdi. Osmanlı-Rus sürtüşmesinden yararlanmak isteyen Kral Erekle, bir elçi göndererek Ruslardan yardım istedi. Alman asıllı Rus Generali Todleben kumandasındaki birleşik Rus ve Gürcü kuvvetleri, 1769 yılında Ahıska’ya karşı bir saldırı başlattı. Ahıskalı Süleyman Paşa, bu saldırıya karşı harekete geçti ve çok çetin savaşlar oldu. Gürcü tarihlerinin Aspinza Savaşı adıyla hikâye ettiği bu savaşlar, 17 Temmuz 1774 tarihinde yapılan Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla sona erdi. Fakat Süleyman Paşa, Gürcistan’a karşı akınlara devam etti. Bu tacizden yılan Kral Erekle, İstanbul’a bir temsilci göndermek mecburiyetinde kaldı. Tahtını ve ülkesini Türk tehdidinde hisseden kral, Gürcistan/Kartli Krallığının da Rusya’ya katılmasını istedi. [22]
Paşa, Ahıska-Çıldır Valisi olduğu sırada 1790 yılında vefat etti.
Kaynak, Süleyman Paşanın, dürüst, namuslu ve tedbirli bir kişi olduğunu bildirmektedir. Oğlu Şerif Mehmed Paşadır. [23]
24. Şerif Mehmed Paşa
Atabekli Büyük İshak Paşanın torunu, Süleyman Paşanın oğludur.
Babası hayatta ve kendisi henüz 17-18 yaşında iken kapıcıbaşı oldu.
1790 yılında babası Süleyman Paşa vefat edince Çıldır Eyaleti, aynı sülâleden gelen Küçük İshak Paşaya verildi. İshak Paşanın bu görevi kısa sürdü ve Şerif Mehmet Paşa, 1791 tarihinde vezirlik rütbesiyle onun yerine Ahıska-Çıldır Valisi oldu.
Sicill-i Osmanî’de Şerif Mehmed Paşa bahsi.
Şerif Mehmed Paşa, Ocak 1797’de bu görevinden alındıysa da kısa bir müddet sonra Maraş ve Rakka Valiliğine tayin edildi. 1797 yılı sonlarında Halep ve sonra Adana Valisi oldu. 1802 yılında azledildi. 1807 yılında Kars ve sırasıyla Diyarbekir ve ikinci defa Adana valiliğine getirildi. 1808 yılında Karahisar-ı Sahib (Afyon) Valisi oldu. Liyakatli ve kabiliyetli bir kişi olan Şerif Mehmed Paşa, 1809 yılında önce Erzurum Valiliğine tayin edildi ve burada bir ay valilik yaptı.[24] Sonra Trabzon Valiliğiyle Karadeniz Sahilleri Seraskerliğine tayin edildi. [25]
Paşa, Trabzon Valisi olduğu sırada, 1806 yılında başlayan Osmanlı-Rus Savaşı devam etmekteydi. Esasen buraya tayin edilmesi, böyle bir savaş zamanı, kendisine olan güvenin sonucuydu.
Ruslar, Faş (Poti) kalesine saldırınca, Şerif Mehmed Paşa, bir miktar kuvvetle derhâl Faş’ın yardımına koştu. Bu harekâta Rizeli Tuzcuoğlu Memiş Ağanın da çevreden toplanacak askerle iştirak etmesini emretti.
Faş Kalesini Ruslardan temizleyen Paşa, zafer havasıyla Trabzon’a döndü.
Bu başarısından kuvvet alan Paşa, aralarında anlaşmazlık bulunan Ahıska Valisi Acaralı Hamşioğlu Selim Paşanın üzerine yürüdü. Kendi memleketi olan Ahıska yakınlarına kadar gitti. Selim Paşa, askerlerini alıp Acara’ya çekildi. Ahıska’da asker kalmadı. Devletin savaşta bulunduğu bir sırada böyle bir sürtüşme saray tarafından hoş karşılanmadı ve Şerif Mehmed Paşa, Trabzon Valiliği görevinden azledildi. [26]
Bu iki paşanın ikisi de komşu memleketlerin ileri gelen ailelerindendi. Hamşioğlu ailesi mensupları, her fırsatta kuvvete başvurmaktaydılar. Nitekim Şerif Mehmed Paşanın oğlu Said Bey, Hamşioğlu Selim Paşanın oğlu Kör Hüseyin Bey tarafından öldürülmüştü. Sicill-i Osmanî, Selim Paşayı “müstebit/zorba” ve bu olayı da “haksız” diye nitelemektedir.
Şerif Mehmed Paşa, bir süre sonra affedilerek 1812 yılında Kars Valiliğine, 1816 yılında da Halep Valiliğine tayin edildi. 1819 yılında Kandiye Muhafızı oldu. Paşa, Mora’da başlayan Yunan isyanının Girit’e de sirayet etmesi üzerine, 1821 yılında Girit Ordusu Seraskerliğine tayin edildi. Bu görevindeyken 1823 yılı ilkbaharında orada vefat etti.[27]
Devamı var
* Bu yazının ilk bölümleri, daha önce İstanbul’da çıkan Ahıska dergisinde yayımlanmıştır.
[1] Sicill-i Osmanî 4/246.
[2] SO. 4/249.
[3] İsmail Hami Danişmend, Osmanlı Devlet Erkânı, İstanbul 1971, s. 216.
[4] Şakir Şevket, Trabzon Tarihi (Haz. İsmail Hacıfettahoğlu), Ankara 2001, s. 149-150.
[5] SO. 1/137.
[6] Uzunçarşılı, IV/1, s. 374.
[7] Uzunçarşılı, IV/1, s. 405-409.
[8] Danişmend, 4/52.
[9] SO. 1/137.
[10] Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 641.
[11] SO. 2/155.
[12] Uzunçarşılı, IV/1, s. 378, 380; Büyük Larousse, c.10, s.5061.
[13] Bizim için bu mezarın fotoğrafını temin eden İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Gn. Md. Yrd. Mevlüt Atbaş’a teşekkür ederim.
[14] SO. 1/328.
[15] Özder, s. 96.
[16] Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, Ankara 1975, s. 104.
[17] P. Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985, s. 50.
[18] (M. F. Kırzıoğlu), Ağrı, Turizm Bülteni, Sayı:51, Ocak 1966.
[19] Yüksel Bingöl, age.
[20] SO. 2/61.
[21] Uzunçarşılı, c. IV/I, s. 520.
[22] V. Minorsky, Tiflis Mad. İA.
[23] SO. 3/88.
[24] İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, İstanbul 1960, s. 557.
[25] SO. 3/144.
[26] Şakir Şevket, age; Mahmut Goloğlu, age, s. 133.
[27] Büyük Larousse, c. 21, s. 11055.