Hâlimiz Yolumuz ve Çaremiz

Ahıska Türkleri, Anadolu Türklüğünün çok aziz bir parçasıdır. Ne yazık ki talihi yüzüne gülmeyen Ahıskalılar, 1828 Osmanlı-Rus savaşıyla Türkiye’den koparılmış, 1944 yılında da vatanlarından sürülmüşlerdir. Ahıskalılara zulmeden Stalin, 1953 yılında ölmüş, onun ceberrut düzeni de 1990 yılında çökmüş; ne yazık ki Ahıskalıların kaderi değişmemiştir.

Türkiye’nin yanı başındaki Ahıska ve çevresinin mazlum halkı, 60 seneden beri sürgünde, vatandan uzak yerlerde hayat mücadelesi verirken dünya kamuoyu, bu insanlık trajedisine kayıtsız kalmaktadır.

Bugün Ahıska Türklerinin yaşadığı olumsuz şartların bir numaralı sorumlusu Rusya’dır. Zira Ahıska’yı Türkiye’den koparan ve sonra da buranın masum ahalisini vatanından süren Rusya’dır. Sovyetler Birliği’nin varisi olan bugünkü Rusya Federasyonu, Sovyet mirası bu sürgüne sahip çıkmamakta, bir insanlık suçunun ortadan kaldırılması için çaba göstermemekte ve hatta Krasnodar bölgesinde yaşayan Ahıskalıları “kanun dışı mülteci” olarak görmektedir. ABD hükümeti, buradaki Ahıskalıları küçük gruplar hâlinde alıp Amerika’ya götürmektedir.

Son günlerde bazı basın organlarında yer alan “Amerikan Rüyası” ve “Ahıska Türklerine ABD vatan oluyor” gibi haber başlıkları, çok üzücü ve düşündürücüdür. Ahıska meselesinin insanlık şerefine yakışır şekilde çözümü gerekirken, küçük bir grubun ABD’ye götürülmesiyle böyle önemli bir insanlık meselesi sulandırılmaktadır.

Diğer taraftan Ahıska’yı siyasî sınırları içinde tutan komşumuz Gürcistan, Ahıskalılara düşman gözüyle bakmaktadır. Stalin zamanında sürgüne gönderilen bütün topluluklar yurtlarına döndüğü hâlde Gürcistan yönetimi, Ahıskalıları vatana bırakmamakta ısrar etmekte, uluslararası mahfillerde verdiği sözü tutmamakta, bu insanlık ayıbının sürüp gitmesine, yeni acıların yaşanmasına sebep olmaktadır.

Türkiye, büyük bir imparatorluğun varisi olarak tarihin kendisine tevdi ettiği sorumluluklar hususunda beklenen hassasiyeti göstermemektedir. TBMM, 1992 yılında Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun’u çıkarmış; bu kanunla bir grup Ahıskalı Iğdır’a getirilerek iskân edilmiştir. Bugün bu kanun işlememektedir. İskânsız olarak Türkiye’ye gelen Ahıskalılar, günlerce, aylarca polis takibinde korkuyla yaşamaktadır. Bu insanların altı aylık ikamet izni alabilmesi için neler çektiğimizi burada ifade etmekten acizim. Nihayet 3 Ağustosta Sayın Başbakanımıza yaptığımız yazılı müracaat sonuç vermiş ve üç bin civarında insan ikamet izni alabilmiştir.

Türk vatandaşlığına kabul edilenler için herhangi bir rehabilitasyon programı uygulanmamakta, geldikleri ülkenin verdiği diplomalar kabul edilmemektedir. Bütün bu çarpıklıklar, bazı yerli açıkgöz çıkarcılara fırsat vermekte, bu zavallı insanların sömürülmesine yol açmaktadır.

Başta BM olmak üzere Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası  kuruluşlar, başka kavimlere gösterdikleri hassasiyeti Ahıskalılar için göstermemektedirler. Avrupa Konseyi’ne katılma başvurusu yapan Gürcistan, bu kuruluşa verdiği sözü tutmamakta, karşı taraf da taahhüdüne sadık kalmayan Gürcistan’ı uyarmamaktadır.

Federasyonumuz, Türkiye içinden ve dışından olmak üzere dokuz derneğin bir araya gelmesiyle 2003 yılı aralık ayında kurulmuş; 19 Haziran 2004 tarihinde de birinci olağan genel kurulunu yaparak yönetim organlarını oluşturmuştur.

Biz federasyon olarak Türkiye’ye gelen Ahıskalıların problemlerinin çözümünde onlara yardımcı olmak, sosyal ve kültürel faaliyetler yapmak ve Türkiye dışından yüksek öğrenim için gelen gençlere kucak açmak istiyoruz. Tabiî ki ana hedefimiz, Ahıska Türklerinin tarihî yarasını sarmaktır.

Ahıska Türkleri meselesi, büyük bir insanlık ayıbıdır. Bu meselenin çözülmesi için tutulacak yol bellidir: Bu insanlar 1944 yılında hangi kimlikle sürüldüyse yine o kimlikle ana yurtlarına dönmesine ve orada bugünkü insanlık hukukunun gerekleriyle yaşamasına imkân verilmelidir. Gürcistan’ın tarih çağlarından beri devam edegelen problemleri, bir halkı vatanından uzak tutma sebebi sayılamaz.

Türkiye, öncelikle  Gürcistan’la oturup konuşmalı, meseleye bir hâlçaresi bulmalı, hatta bu konuyu uluslar arası mahfillere taşımalıdır. İkinci olarak Ahıska Türkleri konusunda çıkarmış olduğu kanunun gereklerini yapmalıdır. Meselâ hiç olmazsa bu kanunun 6. maddesinde yer alan çifte vatandaşlık statüsünü işleterek bu insanların emniyet kapılarında iki paralık olmalarına son vermelidir.

Bugün Ahıskalılar, Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Ukrayna’nın uçsuz bucaksız köşelerinde ikinci sınıf insanlar olarak hayat mücadelesi vermektedir. Onlar, kimseden bir şey istemiyor; sadece çiğnenen insanlık şerefinin iadesini, vatanlarını ve bu sese kulak verilmesini istiyorlar.

Federasyonumuz, Ahıska Türkleri meselesi uğrunda gereken her şeyin yapılması için gayret göstermeye and içti.

Ne yazık ki yolumuza taş ve diken dizen birileri, alelacele Bakü’de uluslararası bir konferans düzenledi. Devlet yardımıyla birlikte çoğu iyi niyetli kişilerin desteği alındı. Adı “uluslararası” olan bu toplantıya ne Rus, ne Gürcü ve ne de başka bir ülke veya uluslararası bir teşkilattan temsilci katıldı. Türkiye’den davet edilen birtakım turist topluluğu, dört gün boyunca Bakü’de ağırlandı.

Bu Bakü toplantısının ne gibi hayırlı sonuçlar getireceğini ümitle ve merakla bekliyoruz.

2004 yılının kasım ayında Ankara’da uluslararası çapta bir Ahıska konferansı projesi hazırlayıp ilgili makamlara sunarak destek istedik.  Fakat sözünü ettiğimiz “Bakü seferi” bahane edilerek projemiz kabul edilmedi. Böylece gerçek bir uluslararası konferansın önü kesilmiş oldu.

Yıllardan beri sürgünlerde yaşayan bu mazlum topluluk, başta işin faili olan Moskova olmak üzere baş vurmadığı yer bırakmamıştır. Fakat olumlu bir sonuç alamamış, sürgünlerden kurtulamamıştır. Ne acıdır ki hedefe ulaşmada aciz kalınca iç sürtüşmeler ve bazı açık gözlerin benlik davası başlamıştır.

Görülüyor ki hâlimiz kötü, yolumuz hak yolu, çaremiz birliktir.

Millî şair Âkif’in beytini bir daha tekrarlayalım:

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Kutsal bir davaya gönül verenler, günlük ayak oyunlarıyla yılgınlığa düşmezler; daha bir azimle yola devam ederler. Biz de bu yolda yılmadan gayret edeceğiz. Çabamızın ilk basamağı, sürgünün 60. yıldönümünde, 2004 yılı kasımında Ahıska Türkleri Birinci Ankara Konferansı’nı düzenlemektir. Bu konferansta buluşmak dileğiyle aziz okuyucularımızı selâmlıyor, bize güç vermelerini diliyoruz.