Yunus ZEYREK
ÇILDIRLI ÂŞIK ŞENLİK
Âşık Şenlik, Osmanlı Devleti zamanında Ahıska’nın başkent olduğu Çıldır Eyaletinin en güçlü âşıklarından biridir.
Şenlik’in ataları, Tiflis güneyindeki Borçalı bölgesinden gelip bugünkü Ardahan ilimizin Çıldır ilçesine bağlı Suhara köyüne yerleşmiş muhacir Terekeme-Karapapaklardandır.
Şenlik, 1853 yılında Kadir Efendiyle Zeliha Hanımın oğlu olarak Suhara köyünde dünyaya geldi. Esas adı Hasan olup mahlâsı Şenlik’tir.
Av merakı olan 14-15 yaşlarındaki Hasan, kırda uykuya dalar ve pîrler elinden içtiği bâdeyle âşık olur. Hayvan otlatmada, yahut kuş, ördek avında uykuya daldığından söz edilmektedir. “Hayvan otlatmada” diyenler, uyuyan genci akşam üzeri aramaya çıkan babasının bulup getirdiğini söylüyorlar. “Avlanmada” diyenler ise ertesi günü kuşluk vakti eve kendisinin geldiğini ifade ediyorlar. “Nerde kaldın?” diye soran annesine tüfeğini saz gibi tutarak ilk deyişini söylüyor:
Üryayı âlemde yatdığım yerde,
Neçe yüz min hayâl gûşuma geldi;
Üğbeüğ canıma saldı bir ataş,
Sevdiğim Salatın düşüme geldi.
Bu deyişi, oraya çağrılan köy imamına söylediği de rivayettendir. Bu rüyâda, sevdiği kız Salatın’ı görür gibi olup ona aldırmadığı ve Peygamberimizi seçkince gördüğü rivayet edilir. Onun âşıklığının ikinci deyişi de şöyle başlar:
Yığılın ahbaplar yâren yoldaşlar,
Bir sağalmaz derde tüşdüm bu gece;
Hikmet-i pîr ile âb-ı zülâldan,
Kevser bulağından içdim bu gece.
Oğlunda âşıklık alâmetleri gören babası Kadir Efendi, onu Ahılkelek’in Lepis köyüne, Hasta Hasan’ın çırağı ve saz ustası Âşık Nuri’nin yanına götürür. Şenlik, orada üç beş ay kalarak saz vurmayı öğrenir. Âşık Nuri’ye dayısı İbrahim’le gittiği, birkaç günlük saz taliminden sonra döndüğü; yahut da Âşık Nuri’ye kendisi gidip orada bir müddet kalıp saz öğrendikten sonra köyüne döndüğü gibi muhtelif rivayetler de vardır.
Bütün kaynaklar Şenlik’in ümmî olduğu, tahsili olmadığı konusunda müttefiktir.
Bizce bu husus izaha muhtaç görünmektedir. Zira Şenlik, okumuş bir anne-babanın çocuğudur. Babası molladır, annesi de medresede okumuş bir kadındır. Böyle bir anne babanın ümmî çocuğu bize muhal görünüyor.
Şiirlerinde sıkça ilimden irfandan bahseden bir insanın ümmîliği iddiası pek inandırıcı gelmiyor. Bunca söylediğini ‘Kulak dolgunluğu ile öğrenme’yle, ‘Büyüklerinden işittikleriyle bilgi dağarcığını zenginleştirme’yle izah etmek zordur. Şenlik’in şiirlerini dikkatle inceleyenler bunu hemen anlayacaklardır.
“Kelâmı Kadîm içinde herfi herfden seçerem
Gel seninle sayah indi Yâsîn’deki âyeti”
diyen şâirin, koşma tarzında söylediği iki elifname incelendiğinde de onun okumuş kişiliği ortaya çıkar:
Elif iki ba bir harften ayrılır,
Te tekmilden heceleyip gelmişem.
Se’de sabreylerem cem’e cebir yoh,
Ha’da Hak’gın bâdesini içmişem.
Medresede okumuş olan Posoflu Zülâlî ve Hanaklı Mazlûmî gibi şâirlerin şiirleriyle Şenlik’in şiirlerini karşılaştırdığımızda farklı kültürün izlerini değil, aynı kültürün izlerini görürüz. Bunun için de “Ümmî olduğundan dolayı eserlerinde medrese kültürünün izleri yoktur.” iddiası doğru olamaz.
Şu var ki Şenlik’in yazmayı bilmemesi düşünülebilir. Zira o devirde Tiflis müftülüğünün tayin ettiği köy mollaları ve medrese muallimleri, “Yazı nakış gibidir. Yazmayı öğrenmeseniz de olur. Kur’an ve Mevlid’i okumak yeter!” yollu propagandalara alet olurlar ve beş yıl okuyanlara bile yazı öğretmezlermiş.
Âşık Şenlik, aynı zamanda usta bir halk hikâyecisidir. Onun tasnif etmiş olduğu türkülü halk hikâyeleri şunlardır: Salman Bey ile Turnatel Hanım, Sevdakâr Şah ile Gülenaz Sultan, Latif Şah. Bu hikâyeler günümüze kadar anlatıla gelmiş ve bilim adamları tarafından incelenerek neşredilmiştir.
Bazı kitaplarda Şenlik’in, Narmanlı Sümmanî, Karslı Nihanî, Borçalılı Abbas ve Erzurumlu İzanî’yle yaptığı karşılaşmalardan söz edilirken onun Posoflu Zülâlî’yle karşılaşması ya kısaca geçilmekte, ya da bu karşılaşmaların olmadığı iddia edilmektedir. Posoflu Âşık Zülâlî’nin Çıldır’a gidişi ve Şenlik’le yaptığı karşılaşmanın güzel bir üslûpla hikâyesi, Posoflu Zülâlî adlı kitabımızda yine kendi kaleminden verildi.
Zülâlî’nin ifadelerinden, onun Usta Şenlik’e hürmet hisleriyle dolu olduğunu anlamaktayız. Şenlik’in ölümünden yıllar sonra Çıldır’ı ziyaret eden Posoflu Zülâlî’nin Çıldır üzerine söylediği bir deyişteki şu mısralar çok anlamlıdır:
Ağası gedesi, cümlesi birlik,
Hürmet muhabbetle ederler dirlik,
Ne zaman ki ölmüş babanız Şenlik,
O zaman bozulmuş ziynetin Çıldır.
Zülâlî, burdadır erenler hâsı,
Ehli dil ocağı, pirler ülkesi,
Güzeldir âhengi, hoştur şivesi,
Yahşıdır lisanın, sohbetin Çıldır.
Bu konuda en güzel sözü söylemiş olan Çıldırlı Haydar Çetinkaya’nın ifadelerini de özetle anmadan geçemeyiz: “Şenlik ve Zülâlî, Kars ilinin yetiştirdiği ender şâirlerdendir. Dışarıdan baba dedem olan rahmetli Çoban İsa’nın Zülâlî’yi yenip geri çevirdiği iddiası yalandır. Zira ehli dil olan dedem hiçbir zaman Şenlik ve Zülâlî ayarında bir şâir olamamıştır. İşin iç yüzüne vakıf olamayan bazı âşıklar mahallî tesirlerle bazı uydurma beyanlarda bulunuyorlar. Usta Şenlik 93 Harbinde ne kadar millî kahraman ise, Zülâlî de millî mücadelenin başlangıcında o derece vatan için çalışan kimsedir.”
Onun çocukluk yılları, 1854’te başlayan Kırım Harbi hercümerci içinde geçmiştir. 1877’de cereyan eden yeni bir Osmanlı-Rus savaşı, Şenlik’in memleketini de Türkiye’den koparmıştı. O, bu esaret yıllarında, halkımızın millî duygularını diri tutarak düşmana karşı uyanık olmasını sağlayan bir önderlik görevi yapmıştır:
Ehli İslâm olan işitsin bilsin,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana;
İsterse Uruset ne ki var gelsin,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.
Kuşanın kılıncı, giyinin donu,
Kavga bulutları sardı her yanı,
Doğdu koç yiğidin şan almak günü,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.
Asker olan bölük bölük bölünür,
Sandız mı ki Kars kalesi alınır!
Boz atlar üstünde kılınç çalınır,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.
……………
Şenlik, ne durursuz, atları binin,
Sıyra-kılınç düşman üstüne dönün,
Artacahdır şanı bu Âl-Osman’ın
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.
Şenlik, Rus zamanı Çıldır Kaymakamı olan Ermeni asıllı Andon’un huzurunda şu deyişi söyleyecek kadar yiğit ve vatanperverdir:
Hulusi kalbimden bilsen fikrimi,
Men Allah’dan Âl-Osman’ı isderem;
Merhamet sahibi, irahmi gani,
Nesli mürsel, hükmü hanı isderem.
………….
Osmanlı askeri, şâhlar serveri,
Kaf’dan Kaf’a zîri zeminden beri,
Dilinde salavat, zikri ezberi,
Hükmetmeğe, birce onu isderem.
Gamgîndir bu sefil Şenlig’in şâdı,
Hiç fikrimden çıhmaz Âl-Osman adı,
Gidipdir dünyanın lezzeti, tadı,
Mahşer günü bir mekânı isderem.
Şenlik, büyük şâirlerin yetiştiği bir bölgenin çocuğu olduğu gibi, büyük âşıklar yetiştiren bir okulun da gerçek hocası sayılır. Azerbaycan’ın meşhur âşıklarından Şamhorlu Dede Kasım’ı usta tanıyıp onun etkisinde kaldığı söylenir. Yine aynı coğrafî sahada Şemkirli Hüseyin, Borçalılı Abbas, Gökçeli Elesger ve Ahılkelekli Hasta Hasan gibi güçlü âşıklar yetişmiştir. Şenlik, Hasta Hasan’ın çırağı olan Âşık Nuri vasıtasıyla Hasta Hasan’dan da etkilenmiştir. Kendisi de birçok çırak yetiştirmiştir.
Âşık Şenlik, şiirlerini mahallî Terekeme/Karapapak ağzıyla söylemiştir. Bundan dolayı yurdumuzun her yöresinde onu kolayca anlama işi biraz güçleşmektedir. Hele o ağzı bilmeyen kişiler tarafından yazılan Şenlik şiirlerini anlamanın güçlüğü iki katına çıkmaktadır. Onun içindir ki Şenlik üzerinde araştırma ve inceleme yapanlar, evvela onun Türkçesinin nüanslarına hâkim olmalıdırlar.
Şenlik’in en güzel parçalarından birinin ilk hanesi:
İster ihtiyar ol, ister nevcivan,
Bu dünyada baki kalan öğünsün.
Meraksız, fikirsiz, gamsız her zaman,
Başatan şâd olup gülen öğünsün.
şeklinde iken, bu deyişin son mısraı başka bir kaynakta, “Her zaman şad olup gülen öğünsün” şeklinde verilmekte ve usta bir şâire art arda “her zaman” dedirtmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Şenlik’in kullandığı ağızdaki “başa tan” sözünün “Başa dek, sonuna kadar” anlamına geldiği bilinmeden, yahut da sadeleştirme gayretiyle tahrifat yapılmaktadır.
Şenlik gibi bir millî edebiyat kahramanının silik hâlde kalması, çok üzücü bir hadisedir. Şenlik gibi halk şâirini sadece Kars’a, Çıldır’a gömmek büyük bir millî kayıptır. |
Şenlik’in şiirlerinde geçen “Âl’Osman, Din-i İslâm, Moskof” gibi kelimeler, onu sakıncalılar arasına sokmuştur. Bundan dolayı da yıldızı parlamamıştır. Onun gibi bir millî edebiyat kahramanının silik hâlde kalması, çok üzücü bir hadisedir. Şenlik gibi halk şâirini sadece Kars’a, Çıldır’a gömmek büyük bir millî kayıptır.
Âşık Şenlik’in meşhur Koçaklama’sındaki haykırışlar bazılarının hoşuna gitmemiş olmalı ki, bu koçaklamanın bir hanesi bazen atlanmaktadır. Meselâ Rauf Mutluay’ın hazırladığı Türk Halk Şiiri Antolojisi’nde şu dörtlük yoktur:
Hele Âl’Osman’ın görmemiş zorun,
Din gayreti olan tedarik görün,
At tepin, baş kesin, Kazağın kırın,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.
Kırzıoğlu, Şenlik’le ilgili bir yazısında “Aydın edebiyatımızda Namık Kemal ne ise, halk edebiyatımızda da Âşık Şenlik odur…” derken onun halk arasında millî duyguları daima canlı tutmadaki çabasını veciz bir şekilde ifade etmiş oluyor. Namık Kemal’le benzeşen bir yönü de avcılığı bırakmasıdır. Bir sürgün avında tüfeğinden çıkan mermiyle yere yığılan karacanın ve etrafında dolanan yavruların elem verici hâli Namık Kemal’in yüreğini sızlatmış ve tüfeğini atarak avı bırakmıştır. Tıpkı onun gibi Âşık Şenlik de vurduğu kartalın ciğerlerinin parçalandığını görünce çok içlenmiş, üzülmüş ve o acıyla bir deyiş söylemiştir:
Ne baharsın melûl melûl yüzüme,
Üreğime goydun veremi gartal.
Ganat çaldın pervaz etdin uçmaya,
Zâlim gülle kesti aranı gartal.
Kırk yaşına geldiğinde de tüfeği atmış, avı bırakmıştır.
Yörede saz çalmanın dindar çevrelerde hoş karşılanmadığından dolayı bazı şâirler saz yerine değnek tutarak deyişlerini söylerlerdi. Saz çalanlar da belli bir yaştan sonra, kemal çağında sazı bırakırlardı. Şenlik’in de 54 yaşında iken sazı bıraktığı belirtilmektedir.
1873-1875 yılları arasında Kars’ta askerlik yapmış; askerlik sonrası Arpaçay, Revan, Gümrü, Ardahan, Ahıska, Posof, Şavşat, Tiflis ve Borçalı köylerini dolaşmıştır. “Tarih bin üç yüz on dört senede/Seyhat etdim gezdim diyar gurbeti…” diye başlayan ve Ahıska, Posof ve Şavşat gezisini dile getiren kırk hanelik seyahat destanı, onun parçaları arasında en seçkin olanlarından biridir:
Tarih min üç yüz on dört senede,
Seyhat etdim gezdim diyar gurbeti;
İbtida Hokam’da oldum sakinet,
Size agâh edim her malûmatı.
……………….
Azgur’da diyerler Süleyman Hoca,
Ona mihman oldum üç gün üç gece,
Harfi harften seçip ayırır hece,
Hıfzında zaptedip ilmi lügati.
Ahısha şehrinden düşende yola,
Çıhtım Koblıyan’a bir azim ile,
İndim Bolacur’da Faruk Beygile,
Üç gün orda gurduh hoş sakineti.
Varhan’da birisi hatrıma deydi,
Çığnatma tallayı deyip çoh söydü,
Köye yetişmezden kenardan govdu,
O mekânda gördüm terki töhmeti.
Adigön’de Şakir ağayı sorduh,
Oğlu garşı geldi atları verdih,
Heybe eğnimizde dört sahat durduh
Dediler bu yerin budur âdeti.
Duğur’un âlemde bulunmaz eşi,
Mehmet efendi var muhabbet başı,
Elvanlı ebrüşüm tirme gumaşı,
İhsan gıldı bize verdi hilatı.
…………………
Seyahat esnasında gördüğü bazı kabulsüzlükler bazen Şenlik’i kızdırmıştır. Meselâ Ardanuç’un Danzot köyünde kendisini inciten birisi için söylediği ve tamamı 13 kıta olan şu hiciv, böyle bir anın ürünüdür:
Kâğız git Danzot’ta Aziz ağaya,
İbtidada itibarsız itoğlit!
Söyle niçün etdin yüzü garalıh,
Değildin devletsiz, varsız itoğlit!
Gittih kapusunda durduh bir zaman,
Esdi tipi boran, şiddetli duman,
Çağırdı çavuşu, tapşırdı heman,
Sürgün etdi hulûskârsız itoğlit!
Danzot’a gelende öğrendih seni,
Dediler ağadır, el hanedanı,
Bizden esirgedin bir lokma nanı,
Peynirsiz, ekmeksiz, lorsuz itoğlit!
Gezdim bu diyarı ta baştan başa,
Görmedim sen teki bir mutruf poşa,
Gönül bir gafesdi, gırıldı şüşe,
Yeksan eyledin tutarsız itoğlit.
Yığıldı ahbaplar, mendilim çaldı,
Köyünüzde ticaretim bu oldu,
Bu destanî menden yadigâr galdı,
Sen de galma kesbü kârsız itoğlit!
Gul Şenlik’e vurdun töhmetli gürzü,
Boynuna borç etdin bu çirkin sözü,
Her yerde söylerler Çingene, Dürzü,
Edepsiz, erkânsız, arsız itoğlit!
Şenlik, yaşadığı devirde bu yörelerin en güçlü şâiriydi. Karabağ’dan Batum’a, Erzurum’dan Tiflis’e kadar geniş bir coğrafyada ünü yayılmıştı. İrticali ve hayal gücü kuvvetli bir âşık olan Şenlik, çağının ünlü âşıklarıyla meydan olmuş, deyişmiştir. Âşıklıktaki kudreti onun hayatına mal olmuş, Revan’da karşılaşıp bağladığı âşıklardan onu çekemeyenler, yemeğine vadeli ağukoyarak zehirlemişlerdir. Usta Şenlik, bu zehirlenme sonucu 1912 yılında vefat etmiştir. Mezarı, doğduğu köydedir.
Elimizdeki birçok eski yazılı defterde henüz yayımlanmamış şiirleri bulunan Şenlik’le ilgili araştırma ve incelemelerimiz devam etmektedir.
DİVANİ[1]
Ey gönül sıdk ile yapış ol gani Mevlâ’ya sen,
Abdestin al, yüzün çevir her dem dur Kıblaya sen,
Mevlâ’m sınar kulunu sakın gel olma asi,
Sabır eyle Hak’dan gelen her dürlü belâya sen.
Beş vakit namaz farz olupdur İslâm olanlara,
Okuyuban Kur’anı Hak yolunu bilenlere,
Günde bin sevâb yazılır cum’ayı kılanlara
Dikkat ile güşunu tut okunan salâya sen.
Mağrurlanma deli gönül, konuş her gedayinen,
Girme nâmerd daldasına, öl asilzâdeyinen,
Çabala ki dost olasın bir eli cömerdinen,
Cüda düşme vatanından, hor bakma sılâya sen.
Fakirlik ibadettir eğer sabır eyler isen,
İncitme Hakkın kulunu, şirin sohbet söyle sen,
Günde beş kez maksudunu ol Yezdan’dan dile sen,
Şüphesiz dahil olursun Cennet-i âlâya sen.
Şenlik’im der meyil verme bu dünyanın varına,
Çıkma Hakkın dergâhından uyma şeytan şerine,
Hileyle çalışanlar düşer cehennem nârına,
Doğruluk Hak kapısıdır, başlama hileye sen.
*
Ezelden befalı yâri men idim,
İndi yâd eyledi yâr meni meni;
Ejderha misali açmış ağzını,
Gorharam ki yudar yer meni meni.
Gel oğul gel düşme halinden güce,
Azdan az masraf et, düşersin borca,
Malımdan bir altın üstüme harca,
Zemzemli kefine sar meni meni.
Şenlik de ohuyup Farsî, Arabî,
Geldi vücut ikliminin harabı,
Avuçladım yerden aldım turabı,
Savurdum başıma, gör meni meni.
Kaynaklar:
1. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Çıldırlı Âşık Şenlik, Doğuş, 1941.
2. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Çıldırlı Âşık Şenlik-I,II,III, Tanrıdağ, 1942.
3. Hikmet Dizdaroğlu, Âşık Şenlik’e Dair, Fikirler, 1945.
4. İslâm Erdener, Âşık Şenlik Divanı, Kars 1960.
5. İsmail Âşıkoğlu, Âşık Şenlik, İzmir 1964.
6. M. Fahrettin Kırzıoğlu, Çıldırlı Âşık Şenlik, TFA (210) 1967.
7. Orhan Özbek, Âşık Şenlik, Ankara 1969.
8. Haydar Çetinkaya, Posoflu Zülâlî ile Şenlik Karşılaşması, TFA (269), 1971.
9. Hikmet Dizdaroğlu, İşin Kolayı, TFA (282), 1973.
10. Dr. Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Ankara 1975.
11. Yunus Zeyrek, Âşık Şenlik’in Sanatı Ümmiliği ve Karşılaşmaları Üzerine Bazı Mülâhazalar, Âşık Şenlik Sempozyumu Bildirileri, Ankara 2000, s. 293-3004 (Ayrıbasım).
12. Yunus Zeyrek, Posoflu Zülâlî, Ankara 2004.
[1] Âşık Şenlik’in bu parçası, 26 Ocak 1937 tarihinde Hocam Kırzıoğlu tarafından Posof’ta Kollü Mehmed Efendiden derlenmiştir.