Kâmile ZUBANOVA
Bir erkeğin eşi ve birkaç çocuğun da annesi olan, artık dünyaya veda etmenin eşiğinde bulunan bir hanımefendinin maruz bırakıldığı insanlık dışı muameleyi anlattığı bu yazıyı, insanlık değerleri üzerine düşünen, dünyada insan haklarıyla ilgili olarak ülke teftişine çıkan ve insanlık şerefi taşıyanlara ithaf ediyoruz.
(Bizim Ahıska)
İNSANLIK ÂLEMİNE BEYANIMDIR
Ben, Gürcistan’ın Ahıska vilâyetine bağlı Aspinza köyünden Veysel Kızı Kâmile Zubanova.· Seksen yaşındayım. 13 Ocak 1926 tarihinde bu köyde, Aspinza’da dünyaya geldim. Türküm.
İkinci Dünya Savaşında köyümüzün eli silâh tutabilen erkeklerini “vatanı savunmak için” cepheye götürdüler.
Eşim askere alınarak cepheye götürülmüş; ayakları soğuktan donma geçirmiş ve top ateşi etkisiyle bazı sağlık problemleri çıkmıştı. Aspinza’da kaplıca tedavisi gördü. Onunla bu sırada 1943 yılında evlendim. Biraz iyileşince onu tekrar askere aldılar.
Gençlerini “vatan savunmasın göndermiş” biz kadınları, yaşlıları ve çocukları, Sovyetler Birliği-Devlet Savunma Komitesinin gizli kararıyla, savaşın sonuna doğru, 15 Kasım 1944 tarihinde, hayvan vagonlarına doldurarak, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürdüler.
Bizi hayvan veya eşya gibi taşıyan trenler, 2 Aralık 1944 tarihinde Alma Ata’ya vardı. Amansız bir kış ve şiddetli soğuklar vardı. Giyeceklerimiz yoktu.
Alma Ata’ya 70 km mesafede, bir dağın yamacındaki Tau-Turgen köyüne götürüldük. Annem, babam, savaşta yaralanmış gazi ağabeyimle eşi ve kayınvalidemle birlikte iki aile, yerli Kazaklardan Çinvay’ın yakacaksız ve ışıksız 3×3 m. büyüklüğünde küçük bir odasına iskân edildik.
İlk hamileliğimin son aylarıydı.
28 Aralık 1944 tarihinde doğum yaptım. Erkek bir çocuk dünyaya getirdim. Yavrumu kucağıma alıp sevip koklayamadım. Çünkü o, 24 saat yaşamadan öldü. Gençtim ama sağlığım bozulmuştu. Ayaklarımdan soğuk almıştım.
Ne doktor ne de ilâç vardı. Askerî yönetimin (Komutanın) iznini almadan köyün dışına çıkmak yasaktı. Yiyecek yok, açlık had safhadaydı. Komşularımız, kendilerinde olduğu zaman bize mısır unuyla süt veriyorlardı. Onlara olan minnet duygularımız bugün de yaşamaktadır.
İlkbahardan sonbahara kadar verilen işleri karşılıksız yapıyordum. Her gün 12-14 saat kolhozun tarlalarında çalışıyor, dağlarda ot biçiyor, saman ve kil karışımından kerpiç yapıyordum.
Çocuk yuvası yoktu. Çocuklara yaşlı kadınlar veya 7-13 yaşlarında komşu kız çocukları bakıyordu. 1946 yılı sonbaharda kolhozun verdiği 1000 adet saman kerpici ve bulabildiğimiz malzemeyle eşimle birlikte 3×4 m büyüklüğünde toprak zeminli, şiddetli yağmur ve kar eriyişinde su sızdıran, kil kaplı çatılı bir ev yaptık. Yıkanacak yerimiz ve yakacağımız yoktu. Su ısıtma imkânı bulunca banyo yapardık.
Bütün sürgün hemşehrilerimiz de bizim gibiydi. Hepimiz bit ve hastalıklardan mustariptik.
En zor günleri yaşadığımız 1947 yılı ilkbaharında, yetmiş yaşında ve âma olan kayınvalidem vefat etti.
5 Mayıs 1948 tarihinde, ikinci çocuğum Nasiye dünyaya geldi. Kızım henüz on dört aylıkken başka bir felâketin eşiğinden döndük. Bir gün kolhoz tarlasında çapa vuruyordum. Tek başına kalan küçücük kızım, çayın dik kıyısından yuvarlanarak suya düşmüş. Orada bulunan bir adam tarafından kurtarılmasaydı kızım coşkulu ve hızla akan Turgen çayında boğulacaktı…
5 Ocak 1951’de oğlum Hacı Murat dünyaya geldi. Zavallı yavrum henüz on aylıkken aniden ateşi yükseldi, birden bayıldı ve kucağımda can verdi.
Dördüncü çocuğum Binali’yi, 2 Eylül 1952 günü dünyaya getirdim. O zaman eşim kolhozun koyun sürülerini yayladan kışlağa götüren çobanlara yardım ediyordu. Ben de sonuna kadar kolhoz tarlasında çalışmak zorundaydım. Komşuların ve akrabaların yardımı olmasaydı Binali de hayatta kalamazdı. Stresten dolayı sütüm kesildi. Bebeğimi mısır unuyla inek sütü karışımı olan talkanla beslemek zorunda kaldım.
Komşulardan aldığımız el değirmenleriyle mısırı öğütüyorduk. Gerekli gıdayı veremediğimizden çocuk iyi beslenemiyordu. Bu yüzden de pek sağlıklı değildi. Soğuğa dayanamıyor, ikide bir hastalanıyordu. Raşitizm alâmetleri, bacak kemiklerinin eğilmesi, göğüs kafesinin büyümesi, iki yaşına kadar yürüyememesi bizi üzüyordu. On ve on yedi yaşlarında hemoroji vaskulit (damar) hastalığından iki defa hormonal tedavi gördü. Doktorlar, bunun bakımsızlık, gıdasızlık ve sun’i beslenmeden meydana geldiğini söylediler. Şimdi de hipertansiyon ve miyokart (kalp kası) zayıflığı var.
Stalin hayattayken ıstıraplarımızın çoğalması için rejim elinden geleni yapıyordu. Halkımıza her türlü eza cefa reva görülüyordu. Benim gibi nice annenin bağrı daha nice acılarla dağlanmıştır.
Bu yapılanlar, bizim küçük halkımıza karşı girişilmiş bir SOYKIRIM’dan başka bir şey değildir.
Bize uygulanan sıkı askerî denetim 1956 yılı haziranında kaldırıldı. Fakat SSCB dağılıncaya kadar bizim halkımız vatana iade edilmedi. 1963 yılına kadar on çocuğum dünyaya geldi. Bunlardan beşi bebekken öldü. Çocuklarımdan hayatta kalanlar sürgünlerde büyüdü ve sürgünün çilesini paylaştılar.
Halkımızın bir ferdi olarak benim yaşadıklarımın özeti bu. Bunları sürgün Ahıskalı sayısıyla çarpmak gerekir. O zaman felâketin boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
Ne hazindir ki bu halkın yaşadıkları resmen tespit ve kabul edilmiş değildir. Yani bütün bu zulümlere rağmen ezilmiş sayılmıyoruz!
Bunları ben anlattım. Yazıldıktan sonra bana okundu. 11.01.2005
Adres:
Kazakistan Cumhuriyeti
Alma-Ata vilâyeti Talgar ilçesi
Belbulak köyü, Şosseynaya Sok. No. 2
BEN ŞAHİDİM
Bahtıbala PİŞENBAYEVA
Ben Amraza kızı Pişenbayeva Bahtıbala.
67 yaşındayım. 25 Haziran 1938 tarihinde Tau Turgen köyü, Alma-Ata vilâyeti, Enbekşi-Kazak ilçesinde doğdum.
Aralık 1944 yılında Tau Turgen köyümüze at kızaklarıyla sürgün Kafkas Türklerini getirdiler. İlk gecesini bizim evde geçirdiler ve ertesi gün komşumuz Çinvay’ın evine yerleştirildiler. Çocuk yaşıma rağmen her şeyi çok iyi hatırlıyorum. Çünkü köyümüzdeki rivayetlere göre bu insanların sürgün sebebi onların yamyam olmaları ve insan yemeleriymiş! Bunu duyunca o gece korkumdan uzun süre yatmadım.
Büyük vatan kurtarma savaşının (İkinci Dünya Savaşı) dördüncü yılıydı. Yiyecek ve giyecek sıkıntısı çekiyorduk. Köyümüze getirilen sürgünlerin durumu iki kat daha ağırdı. Biz Kazaklar elimizden gelen yardımı esirgemedik. Ben ikinci sınıfta okuduğum zaman Kâmile Apa’nın kızı Nasiye doğdu ve ertesi sene köyümüzün hemen yanından akan Turgen çayında az kalsın boğulacaktı. Tesadüfen kurtardılar. 1951yılı sonbaharında yılında Kâmile Apa’nın dokuz-on aylık oğlu Hacı Murat vefat etti. Bir yıl sonra okulda dersler başlamıştı. Kâmile Apa’nın oğlu Binali doğdu ve anne sütü olmadığından bebeği talkanla (mısır unu ve inek sütü karışımı) beslemek zorunda kaldık. Bebek sık sık hastalanıyordu. Çok zayıftı ve yürümeye geç başladı. Onlar toprak zeminli saman kerpiçten yapılmış küçük bir evde oturuyorlardı. Ağır şartlara rağmen bebeğin hayatta kalmasını sağlayabildik.
Söylediklerim doğru yazılmış ve tarafımdan okunmuştur. 11.01.2005
Adres:
Kazakistan Cumhuriyeti
Alma-Ata vilâyeti
Talgar ilçesi
Belbulak köyü
Manko Sk. No:2
Kazakistan Cumhuriyeti
Alma-Ata Vilâyeti İçişleri Müdürlüğü
480091, Alma-Ata Kabanbay Batır Sk. 126, Tel: 62-45-20
Alma-Ata Millî Banka Hesap No: 00141004
Tarih: 30 Aralık 1993
Vatandaş: Zubanova K.
Sayı : 11/1-3-2188
ARŞİV RAPORU
1926 doğumlu Zubanova Kamila Gürcistan Aspinza ilçesinden 1944 yılında gelmiş ve Alma-Ata vilâyeti Enbekşi-Kazak ilçesinde yerleşmiştir. SSCB Halk Komiserler Şurasının SSCB Yüksek Şurası Başkanlığının 26 Kasım 1948 tarihli kararına göre özel denetim altına alınmıştır. Kendisiyle birlikte 1922 doğumlu eşi Zubanov Şükrü de özel denetim altında bulunmuştur.·
28 Nisan 1956 yılı SSCB Bakanlar Şurası Kararıyla SSCB Yüksek Şurası Başkanlığı kararıyla SSCB Yüksek Mahkemesi suçlarla ilgili heyetinin tespitiyle 1956 yılı haziranında özel denetim (askerî yönetim) rejimi kaldırılmıştır.
Kendisiyle beraber özel denetim altında bulunanlar:
…………………………
Rapor özel sürgünler defteri No: 41’e göre verilmiştir.
Bölüm Başkan Yrd. : İ. Ahmetov (İmza)
Başmüfettiş : A. Suhanov (imza)
(Mühür)
* Kâmile Zubanova, Ahıskalıların büyüklerinden şâir Alipaşa Veyseloğlu’nun kardeşidir.
* Belge bu şekilde düzenlenmiştir. Hâlbuki eşi Şükrü Zubanov, sürgün sırasında askerdi. Savaş bitince Kazakistan’a gelip ailesini bulmuştur.