Bahşi VALELİ
An’anelerimizin en hürmetlisi Ramazan bayramıdır.
Ramazan, yılda bir kere, otuz gün oruç tutmak, İslâm dinimizin şartlarından biridir.
Oruç tutmak her Müslüman’a, erkeklere 12, kızlara 9 yaştan itibaren şarttır. Oruç tutmanın da şartları, farzları vardır. Bunları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Oruç tutmaya niyet edilir. Şafak sökmeden yeme içme bırakılır. Güneş batıp sofra kurulunca da iftar edilir.
Oruç bozan şeylerden kaçınılmalıdır. İftar ve sahurlarda güzel yemekler hazırlamak âdettir. Bu tabii ki zamaneye ve ailelerin durumuna bağlıdır. Ramazan ayında her gece beş vakit namaz dışında yatsı ile vitir arasında 20 rekât teravi namazı kılınır. Teravi namazı cemaatle kılınır. Bunun da sevabı çoktur. Her dört rekâtta bir selâm verilir. Her dört rekâtta bir Kur’an-ı Kerim’den ayetler ve dualar okunur. Peygamber efendimize salavatlar getirilir. Halkımızın geçmiş mevtalarına, ata-analarına, dede-ninelerine ve ciğer akrabalarına hediye edip hatim okuturlar. Hatim duasını, bir âdet gibi Ramazan ayında cemaati iftara davet edip okuturlar. Çünkü oruçlu insanların duası çok makbuldür ve çabuk kabul olur.
İftarda cemaatimiz durumlarına göre çeşit çeşit yemekler, şerbetler hazırlar. Cemaat yeyip içip dua eder, sevap kazanırlar. Ramazan ayında herkes fitre verir. Fitrenin parası, iki kilo tahılın fiyatına göre hesaplanır. Fitre çaresiz, yetim ve hasta insanlara verilir. Fitre ve sadaka parası bu şartlarda ise akrabalara verilebilir.
Ramazanın bittiği günün ertesi gün bayram kutlanır. Sabah güneş doğduktan sonra bayram namazı kılınır. Bu namaz mutlaka cemaatle kılınan iki rekâtlık farz namazıdır. Mescitte (camide) kılınır. Namazdan sonra kabirler ziyaret edilir. Kuran’dan âyetler okunup dualar edilir.
Bu bayramda her evde çeşitli yemekler yapılır ve sofralar süslenir. Kabir ziyaretinden sonra cemaat birbirleriyle bayramlaşır, küsler barışır. Cemaat ev ev gezerek yaşlı, hasta ve sakat olanları ziyaret eder. Bayram günü yaşlılara ve fakirlere camiden çıkarken sadaka verilir.
Ramazan bayramından yetmiş gün sonra Kurban Bayramı gelir ve üç gün sürer. Bu bayramın âdetleri de diğer bayram gibidir. Ancak bu bayramda kurban kesilir. Kesilen kurban etinin üçte ikisi ihtiyacı olanlara dağıtılır. Diğer kısmı evde kalır. Kurbanlıklardan deve yedi kurban, inek mal üç kurban, koyun da bir kurban hesabına kesilir.
Halkımızın dinî âdetlerinden biri de Mevlit gecesidir. Bu gece, Hz. Muhammed (s.a.s)’in dünyaya geldiği gecedir. Bu gecede bir tespih namazı kılınır. Cemaat bu ayda, sırayla cemaati evinde toplayıp mevlit okutur.
Üç ayların ilk mübarek gecesi olan Regaip Kandili, Recep ayının ilk Cuma gecesidir. Bu gecede 12 rekât hacet namazı kılınır. Akşam ve yatsı arasında çok dua okunur, çok tespih edilir.
Recep ayının 27. gecesi, Miraç gecesidir. Mirac, Peygamberimizin Allah katına yükseldiği gecidir. Beraat gecesi, Şaban ayının 15. gecesidir. Bu gece, namaz, ibadet, Kur’an ve duayla kutlanır. Kadir gecesi, Ramazanın 27. gecesidir. Kur’an, bu gece inmeye başlamıştır. Bu gecede dört rekât namaz kılınır, çok dua edilir.
Âdetlerimizde sofrada yemeğe ve her bir işe başlarken besmeleyle başlanır. Yemekten sonra sofra duası okunur. Allah’a şükredilir.
Allah’ın varlığına, birliğine, Hazreti Muhammed’in de onun kulu ve elçisi olduğuna inanmak, İslamiyetin ilk şartıdır. Oruçtan başka namaz kılmak, zekât vermek ve Hacca gitmek, İslam’ın şartlarındandır. Esaret yıllarında beş vakit namaz kılmak zor olmuşsa da, Cuma ve bayram namazları heyecanla kılınmıştır denilebilir. Zekât, bir kimsenin yıllık kazancının belli nisabını muhtaçlara vermesidir. Bu âdet, halkımızın sürgün şartlarında son yüz yılda kaybolmaya yüz tutmuştur denilebilir. Verenler varsa da sadaka gibi bu şartı yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Hacca giden kişinin aile durumu iyi olmalı, hasta olmamalıdır. Bu şartlarda olan her kişi ömründe bir kez de olsa Hacca gitmesi, Mekke’de Kâbe’yi ziyaret etmesi şarttır. Bu da ne yazık ki şartlarımızın çok elverişsiz olması yüzünden az yapılan ibadetlerden biri olmuştur.
Halkımız, dinsiz bir rejimde bile imanını, inançlarını muhafaza etmiş, Müslüman olduğunu bir an bile akıldan çıkarmamış, hayatını buna göre tanzim etmenin gayreti içinde olmuştur.
[1] Bu yazıyı kaleme alan Bahşi Valeli, 1941’de Ahıska’nın Vale köyünde doğmuşi, küçükken ailesiyle birlikte Özbekistan’a sürgüne gitmiştir. Taşkent Teknik Üniversitesini bitiren Valeli, Devlet Su İşlerinde yüksek mühendis olarak çalışmıştır. Ahıska’ya dönüş mücadelesine ve dernek çalışmalarına da katılan Bahşi Valeli, 2005 yılı temmuzunda Semerkant’ta vefat etmiştir.
Bu notları Türkiye Türkçesine aktaran Hasan Emingil, 1937 yılında Ahıska’nın Saxan köyünde dünyaya gelmiş, Semerkant Sağlık Yüksek Okulunu bitirmiş, uzun yıllar sağlık görevlisi olarak çalışmıştır. 1975’te ailece Nalçik’e taşınan Emingil, 1996’da Türkiye’ye gelmiş, İstanbul’a yerleşmiştir.