Ahıska Araştırmaları Üzerine

Yazar: Orhan URAVELLİ

 

Ahıska Araştırmaları Üzerine Notlar: *

 

YUNUS, SENİN SÖZÜN DERİN…

2006 yılı veda ederken, Ahıska konusunda yeni bir kitap çıktı. Kamuoyunun daha önceki yayınlarından da tanıdığı Yunus Zeyrek, son yıllarda yaptığı araştırma ve incelemeleri Ahıska Araştırmaları adlı bir kitapla okuyucuya sundu. Bu yazıda, söz konusu kitaptan bahsetmek istiyoruz.

Bugün liberalizm, düşünce özgürlüğü, milliyetçilik, evrensellik veya Batı karşıtı Avrasyacılık, ulusalcılık, halkçılık, statükoculuk adı altında medyatik ve karizmatik kulvarlarda duyulan, okunan ve görülenleri düşününce, bilgisi olmadan fikir üreten, ahkâm kesen aydın olacak zatları değerlendirince ve ardından da AHDEF Başkanı Hocamız Yunus Zeyrek’in yeni çıkan kitabını okuyunca ünlü gönül şairimiz Yunus Emre’nin unutulmaz mısraları aklıma geldi:

Yunus senin sözün derin,
Cahil görmez sahillerin, 
Bilmez misin cahillerin
Nasıl geçer zamanesi?

Zeyrek kitabını “1944 yılında cephelerde, sürgün yollarında ve sürgün yerlerinde hayatını kaybeden mazlum Ahıskalıların aziz hatırasına” adamıştır. Fakat bu kitap, Yunus Hocanın söz konusu papağan nakaratından uzak durmayı başardığını ve ilk bakışta marjinal görülen konunun farklı ve somut katmanlarına eğildiğini, üstelik Ahıska Türkleri davasına inanılmaz bir sadakat ve özveriyle bağlı kaldığını ortaya koymaktadır.

Şu da var ki, Ahıskalı Türkler konusunda yıllardır yazılanların çoğu kez sürgün üzerine duygusal nakaratın dışına çıkmayan tekrarlardan ibaret olduğunu itiraf etmeliyiz. Bu bağlamda Zeyrek’in konunun değişik boyutlarına, meselenin genelde hep göz ardı edilen katmanlarına ışık tutması, kitabın başlıca özelliklerindendir. Yazar, konunun tarihî boyutunu sergilerken bilinen tarih olaylarını tekrarlamaktan kaçınmış ve kısa ama oldukça tutarlı kronolojik izahatla genel tabloyu çizmeyi başarmıştır. Konuya ilgi duyan okurların, birçoğunu daha önce dergilerden hatırlayacakları birer etütten oluşan kitabın, Ahıska literatüründe hak ettiği yerini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kitabın önemli bölümü, değişik dönemlerde Osmanlı tarihinde iz bırakmış Ahıska meşhurlarına,  ayrıca devlet görevlilerine ayrılmıştır. 32 biyografik etütten oluşan bu kısımda Mustafa Paşa (Manuçehr), Ahıska’da Ahmediye Camisini yaptıran Hacı Ahmet Paşa, Oltu’da külliyesi bulunan Arslan Mehmet Paşa, Doğubayazıt’taki İshak Paşa Sarayını yaptıran İshak Paşa, ünlü askerler İbrahim Paşa, Şerif Mehmet Paşa, Ali Rıza Paşa, Vali Ali Bey, Mühendis ve millî kahraman Osman Server Atabek ve devletimizde makam sahip olup hizmet vermiş öteki tarihî şahsiyetler hakkında okurlara değerli bilgiler sunulmuştur. Bunlar, Ahıska’nın asırlar boyu Türkiye ve onun tarihiyle ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu da kanıtlamaktadır. Epey emek ve gayretli çalışma gerektiren bu etütler, bu alandaki akademik araştırmalara, Zeyrek’in önemli katkısı sayılmalıdır.

Kitapta Osmanlı döneminde değerli çalışmaları ve hizmetleriyle saygın otoriteler olarak yer almış, Dersaadet’te kendilerini kabul ettirmiş Ahıskalı 20 din adamı ile ulema hakkında biyografik bilgiler verilmiştir.

Ahıska Meşhurları bölümünde kuşkusuz halk edebiyatımızda özel yeri bulunan Ahıskalı âşıklar ve halk ozanları, özellikle dikkat çekmektedir. Önceki kitap ve araştırmalarıyla bu konuda önemli otorite olduğunu kanıtlamış olan Yunus Zeyrek, Ahıskalı halk şairleri İrfanî, ‘Vay ki harap oldu güzel Ahıska’ diyen Gülali, Çerkezoğlu, ‘Gafil Osmanlı’dan eli üzülmüş’ diye kahrolan Fakirî, ‘Kaldım yalvara yalvara’ diyen Hasta Hasan, Cevrî, Varnetli Emrah, Şehrî, Azgurlu İsmail, Sefilî, Şükrî ve diğerleri olmak üzere 17 âşık hakkında biyografik bilgiler, ayrıca bu ozanların eserlerinden güzide örnekler vermiştir. Bunların bazılarıyla yazar, halk edebiyatı araştırmalarında bir ilke imza atmıştır.

Ahıska’nın yetiştirdiği devlet erkânı, âlim ve halk ozanları bölümü, dolaylı şekilde okurlara yönelik önemli bir mesaj içermektedir. Zira Ahıska davası, vatan kavramı sadece toprak, dere, pınar, dağlı ormanlı köy manzaraları, yaylaklar, bal ve kaymak, hoş havadan, siyasî kararlar, devlet politikaları ve sürgün nakaratından ibaret değildir.

Ahıskalı bir Türk, nerede olursa olsun geçmişini, ecdadını, kendisinden önce yaşamış ve hizmet vermiş, anlamlı işler yapmış, değerli söz söylemiş seçkin hemşerilerini bilmek ve onların hatıralarını saygıyla yaşatmak zorundadır. Ayrıca bu konuda bilgi toplamak, bunları yayınlatmak, yaymak da vatan davasının gereklerinden biridir. Zeyrek, işte bu hususlara dikkat çekerek hepimize yol göstermekte ve ipuçları vermektedir. Öte yandan yazar, meselenin insanî boyutunu gündemde tutarak bize örnek olmaktadır.

Bu bağlamada yazarın Ömer Faik’in fâciayla biten çile dolu hayatı, edebî ve siyasî faaliyetleri, onun ailesi hakkında yazdıkları, ayrıca merhum Prof. Dr. Şamil Kurbanov üzerine etütleri, Azerbaycan’da basılmış yazı ve kitaplardan, Azerice kaynaklar ve kişisel arşiv belgelerinden yararlandığı için değerli sayılır. Aslında bizce Ömer Faik’le ilgili bu bahsi de Ahıska Meşhurları bölümüne alabilirdi. Ama öyle anlaşılıyor ki Zeyrek bu konuya, farklı bir perspektiften bakmıştır. Ömer Faik’in renkli hayatı göz önüne alınırsa bu yolun da isabetli olduğu söylenebilir. Zira bu bölümde onun biyografisi yanında kaleme aldığı bazı yazıları ve hakkında yazılanlarla hatıralara geniş yer verilmiştir. Bu arada Şamil Kurbanov’un Ömer Faik’le ilgili monografi kitabının özeti verilmiştir.

Fizikçi Seyfettin Nadirgil ile söyleşi de bu bağlamda insanın tarih bilincini ve duyarlılığını ön plâna çıkarmakta, okurla konu arasında duygu köprüsü inşa etmektedir.

Ahıska Araştırmaları, sadece Ahıska merkezli bir çalışma olmayıp aynı zamanda bu bölgeyle aynı etnik ve kültür dokusunu paylaşan Posof, Ardahan, Artvin, Şavşat ve Oltu çevresiyle bunların içinde yer aldığı Güneybatı Kafkasya bölgesinin kültür tarihiyle ilgili önemli yazılar yer almaktadır. Artvin Üzerine, Şavşat’ın Tarih ve Kültür Çizgileri, Türkiye ve Kafkasya, Sarı gelin Türküsü vs. gibi yazılar bunlardandır.

Kitaptaki yazıların bazısı bir araştırma hüviyetinde ele alınırken bazısı da kitap ve bildiri eleştirileri şeklinde kaleme alınmıştır. Zeyrek, Kars’ta üniversite ortamında yapılan bir sempozyumun tebliğlerini adeta kalburdan geçirmiştir! Bunun gibi Ahıska’yla ilgili bir broşürle Çıldır Tarihi adlı kitap da aynı cümledendir.

Kitapta merhum Prof. Kırzıoğlu ile ilgili tafsilatlı bir biyografi vardır ki, bu yazı, Zeyrek’in hocasına karşı duyduğu vefa duygusunun işaretidir. Kırzıoğlu, her Ahıskalının bilmesi gereken bir isimdir. Zira Türkiye’de bu bölgeden bahseden ilk yazılarda onun imzası bulunmaktadır. Zeyrek de, bu konuda onun öncü rolünü bilhassa belirtir.

Uzaklarda Kalan Kardaşlar başlıklı yazıda, Kazakistan ve Kırgızistan gezisinden, yazarın orada ziyaret ettiği Ahısklılardan, onların vatan özlemi, maddî ve manevî beklentileri, kültürel ve sosyal durumlarından bahsedilmektedir.

Ahıska Türkleri sorunuyla ilgili değişik güncel siyasî ve polemik konulara duyarlı olan Zeyrek’in bu kitabında güncel meselelere bağlı yazılar, ayrı bir bölüm oluşturur. Yazar, ülkemizde göz ardı edilen bir hususa dikkat çekmiş ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda en ağır faturayı Ahıskalılar gibi sahipsiz etnik grupların ödediğini göstermiştir. Yazarın, konunun iç ve dış siyaset, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik boyutlarına değindiği polemik yazıları, konuşmaları, gezi notları, bu arada savunduğu tutum ve tezleri de ilgi çekmektedir.

Bunları şöyle özetleyebiliriz: Bugün artık Ahıskalılar, Avrasya’nın her yerinde vardırlar ama fiilen etkinlik ve hak arama açısından, insan hakları ve hakların iadesi bağlamında hiçbir yerde yokturlar. Uçsuz bucaksız Avrasya coğrafyasındaki kırsal arazilere serpilmiş bir avuç Ahıskalı Türkün örgütlenmesini, kamuoyu oluşturmasını, köy yerlerinde internet kullanmasını, birlik sağlamasını, mücadele vermesini, tarih bilinci edinmesini ve siyasî esneklik göstermesini beklemek, düpedüz cahillik olur. Çünkü Moskova, Almatı, Bişkek, Baku gibi başkentlerde Ahıskalı nüfus yok denecek kadar azdır ve buralardaki dernekler, birkaç aydının iyi niyetli girişimi olup çoğu kırsal taşra bölgelerde oturan halktan kopuktur. Bu yurtsuz halkın uzun vadeli projeler kapsamında devlet desteğine ihtiyacı vardır.

Öte yandan son zamanlarda yapılan yayınlar ve yazılara baktığımızda deyim yerindeyse at izi it izine karıştırılmıştır. Üzücü gelişmelere bir de acemice yanlış yorumlar ve yaklaşımlar eklenmektedir. Yunus Zeyrek, Ahıska’ya dönüş yolunu açmak üzere uluslararası hukuk kapsamında taahhütler üstlenmiş olan Tiflis yönetiminin ilgili yasayı çıkarmakta nasıl ipe un serdiğini ve Şark kurnazlıkları yaptığını ortaya koyarken, Gürcistan’daki siyasî ve entelektüel çevrelerin, ayrıca onların ülkemizdeki ‘hempalarının’ yıllardır anlattıkları Kartvel/Meskh masalları ve mitlerini de tutarlı bilimsel yaklaşımla yerle bir etmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, yazarın da kitapta sıkça vurguladığı gibi, Kafkasya ve Kuzeydoğu Anadolu’da Ortaçağ Kıpçak siyasî ve kültürel mirası ve izleri üzerine derinlemesine araştırma yapılmamış olması büyük bir talihsizliktir. Dede Korkut Oğuznameleri’nde Türkçe adlara sahip olan Hıristiyan melikler, bizzat Kıpçaklardır. Yukarı Kura (Kür) ve Çoruh Boylarında Hıristiyan Kıpçak Atabek yönetimi, Gürcistan’dan kopmuş ve Ortodoks Türk geleneğini sürdürmüştür. Ne var ki günümüzde kendilerini doğrudan Kıpçakların ardılı sayan bir devlet ve ulus, olmadığından Kıpçak mirasına, onların tarihteki izlerine de sahip çıkan yoktur.

Burada kitabın içeriğini detaylı şekilde iletmek gayemizi aşar. En doğrusu, her bir Ahıskalı, Zeyrek’in popüler olduğu kadar da yüzeysellikten uzak olan kitabını okumalıdır. Konuyu hoş bir sadelikle kavrayan üslûbundan hazzedeceklerine eminim. Zira Zeyrek’in dili sade ve üslûbu akıcıdır. Bu husus, onun yazılarının genel özelliğidir.

Zeyrek’in kitabı, tarih, dil, edebiyat ve stratejiyle meşgul olanlar için de bir kaynak kitap özelliği taşımaktadır. Bu kitaptan öğrendiğim çok önemli hususlardan biri de şudur: Tarih de vatan da somut insanlarla, biyografilerle, şahsiyetlerle, onların emek ve eserleriyle, kuşaklar arasında bağlantı sağlayan belgelerle, yazılanlarla, kısacası maddî ve manevî kültürle, millî hafızayla teşekkül eder. Zeyrek’in kitabı bize böyle bir hazine sunuyor. Araştırmayan ve okumayanın bilgisi olmaz, bilgisi olmayanın tarih bilinci olmaz, bu bilinçten mahrum olanın da vatan sevgisi olmaz.

Vatanı sevmek, lâfla, sloganla, adeta makam gibi dernek kurmakla, özel işler takip etmek ve ikamet tezkereleri  bezirgânlığı yapmakla olmuyor.

Sonuç olarak sahasında yayın kıtlığı bulunan Ahıska literatürüne yeni ve dolgun bir eser kazandıran Yunus Zeyrek’i kutlarken, hemşehrilerime ve konuya ilgi duyanlara önemle tavsiye ederim.


* Yunus Zeyrek, Ahıska Araştırmaları, Ankara 2006, 352 s.