Göç Yollarında Gençler

Yazar: Naile KİNDİYEVA

On bir yıl önce, eylül ayında biz diye diye, güle güle ilk defa sihirli bir âlemde, her köşesi hatıralarla dolu olan doğduğum yerdeki okulda görüştük.

Yıllarca boy attık, büyüdük. Sınıf ve fen odalarında ilim öğrendik. Nihayet son sınavlara da katıldık. Böylece müstakbel hayatın kapısına doğru uğurlu adımlar atmaya hazırlanıyorduk… Bu arada göç edeceğimizi öğrendik. Göç, alıştığımız ve sahip olduğumuz her şeyi bırakıp gitmek demekti.

Böyle bir zamanda gene taşınmak, gene bir yerden başka bir yere göç etmek zorunda kaldık. Bu, biz Ahıskalıların artık bir kaderi olmuştur…

Neden? Ne zamana kadar?

Okulun en iyi, en çalışkan öğrencisiydim. Taşınacağımız kesinleşince çok üzülmüştüm. Önce annemin hayatını düşündüm. O da tam üniversite sınavlarına hazırlanırken böyle bir durumu yaşamıştı. Annem, arzularının, içinde nasıl bir acı yara gibi kaldığını anlatırdı. Ben şimdi onu daha iyi anlıyorum. Çünkü ben de aynı acıları yaşıyorum. Hâlâ bu acıları çeken ne kadar anne ve babalarımız, kardeş ve bacılarımız, dost ve arkadaşlarımız var…

Fazla uzağa gitmeyelim. Size hem komşum hem de arkadaşım olan birinden kısaca bahsetmek isterim.

Taşınmaya hazırlanırken çok üzülüp ağlıyordum. Okulum yarım kalacaktı. Okulsuz hayatı düşünmek bile istemiyordum. Babam, “Kızım, sen okuyacaksın!” diye tesellî etmesine aldırış etmeden ümitsizliğe kapılıyordum.

Bir ara annem beni dışarıya çağırdı. Komşumuzun kızı olan sınıf arkadaşım Aide’nin hıçkırıklarını duyduk. Ağlayarak, “Baba, benim okulum ne olacak?” diye soruyordu. Halbuki bu genç kız, vatan hasretiyle dünyadan göçmüş ve vatana dönmek için gayret etmiş bir dedenin torunuydu. O da okulun iyi öğrencilerinden biriydi.

Ben şimdi o kadar mutluyum ki… Dilerim, bu mutluluk bir yerde son bulmasın. Arzularım çok. Her şeyden evvel bütün arkadaşlarıma hayatta başarı, yollarında aydınlık ve temiz sular gibi berraklık arzu ediyorum.

Biz gençler, öyle adımlar atalım ki, alnımız açık, yüzümüz ak, başımız karlı zirveler gibi yüce, adımız temiz, kalbimiz güneş gibi hareketli olsun.

Âlim olmak, mühendis olmak şart değil. Yeter ki hayatta kendi yerimizi tutalım. Çünkü yaşama hakkı insana, dünyada bir defa verilir. Bu hakkı şanla, şerefle yaşamak gerekir.

Ben bir lise öğrencisiyim. İlk kayda giderken annem, “Kızım belgeler eksik; seni okula almıyorlar.” dedi. İçim burkuldu. Ağlamaya başladım. Meğer şakaymış. Okul müdürünün, güzel sözleri bile akacak göz yaşlarımı durduramadı.

Şimdi çok mutluyum. Bu mutluluğumu öce Allah’a, sonra da aileme ve öğretmenlerime borçluyum.

Şunu da söylemek isterim: Burada okurken Bazan zorlandığım oldu. Çünkü bir memleketten başka memlekete gidip orada yeni bir okula devam etmek kolay olmuyor. Fakat Türkiye’de yaşamanın sevinci, bütün zorlukları yenmemiz için bize güç veriyor.

Bana soruyorlar: Hangi bölümü seçeceksin? İleride ne olacaksın? diyorlar. Ben, şu olacağım, bu olacağım demiyorum. Ben hayat yolunda başarıyla yürüyeceğim. Takdir ne gösterir, bakacağım. Çok yükseklere bakıp hayâl kırıklıkları yaşamak istemem. Başarılı olacağım, seveceğim, memleketim için faydalı olacağım bir meslektir muradım. Asıl düşüncem şudur ki, sadece kendim için değil, cemiyet için de çalışmalıyım.

Benim gibi diğer Ahıskalı hemşehrilerimin kaderi ne yazık ki hep yer değişmek, göç… Allah’tan diliyorum ki bu göç bitsin. Sürgün halkım yurduna dönsün, mutlu olsun. Çocuklar, başladıkları yerde okullarını bitirsinler. Bu dileğimin gerçekleşeceğine inanıyorum.