Ahıska Meselesine Ermeni Reçetesi!

Ahıska bölgesi, tarihî bir Türk vatanıdır. Bölge sakinleri, yüzyıllardan beri burada yaşamaktaydı. Daha önce Safevî Türkmen Devletine tâbi olan bu bölge, Osmanlı ordularının Şark Seferleri sırasında, 1578 yılında Türkiye’ye dahil edilmiştir.

1828 ağustosunda Rusların eline geçen Ahıska bölgesi, Çarlık devrinin nüfus kaydırma politikasıyla Ermeni iskânına sahne oldu. 1917 yılında Çarlık yıkıldı. Fakat Gürcü asıllı Stalin’in ikinci adam olduğu Kızıl Sovyet yönetimi de Türkiye’ye bırakmayarak 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması’yla burayı Sovyet Gürcistan’ına bağladı.

Stalin, birçok milletin kanına girmiş, belli başlı zalimlerden biridir. Fakat onun en ağır zulmü Ahıskalılar üzerinde olmuştur. Zira 1944  yılı sürgününün babası Stalin’dir.
Ahıska’nın sürgün insanları başka ülkelerde hayat mücadelesi verirken, sürgünü gerçekleştiren Rusya’dan ses çıkmamaktadır. Bir zamanlar Rusların sayesinde Ahıska’yı ele geçiren Gürcistan ise Avrupa Konseyi’ne verdiği sözü tutmamakta, ipe un sermektedir.

Türkiye sınırında yer alan Ahıska bölgesinin asıl sahipleri bugün hâlâ sürgündedir. Bölgedeki köylerin çoğu boş bulunmaktadır. Şehir ve kasabalarda inisiyatif Ermenilerin eline geçmiştir. Ermeniler, burada Gürcistan’ın otoritesini tanımamaktadır. Onlar şimdilik bölgenin özerkliğini savunmakta, yakın gelecekte de Karabağ gibi Ermenistan’a bağlanmayı hayal etmektedirler.

Öyle anlaşılıyor ki, yakın geçmişte bölgede kanlı cinayetlerin faili olan Ermeniler, dün ne ise bugün de odur.

Umumi manzara böyleyken Gürcistan-Güney Kafkasya Bölge Güvenlik Enstitüsü, Ermenistan-Göçmen ve Mülteciler  Dairesi Başuzmanı Viktor Solakyan’dan Ahıska Türkleriyle ilgili bir rapor yazmasını istiyor!

Solakyan da, “Meshet Türklerinin Problemi ve Bu Problemin Çözümünde Yeni Yaklaşımlar” başlıklı bir rapor kaleme alıyor.[1] Biz bu raporu bir internet sitesinde gördük. [2]
Sözüm ona raporda ne yok ki… Bilgi, akıl ve insaftan gayrı ne ararsan var! Deli saçmalarını andıran bu iddialar, meseleyi bilen bir edayla kaleme alınmış. Ama her satırında cehaletin izleri sırıtıyor. Onun için bu cahilane iddiaları ayrıntılarıyla değil, özet olarak alıp Solakyan’ın nasıl bir provokatör olduğunu ortaya koyamaya çalışacağız.

Hemen şunu ifade etmeli ki Solakyan’ın tezi, peşin bir yargıyla Ahıska’nın Türk yurdu olmadığı gibi bilim dışı bir tezin üzerine bina edilmiştir.  O, utanmasa bu toprakların Ermeni yurdu olduğunu söyleyecek. Buralarda hiçbir zaman Türk ekseriyeti olmadığını söylerken, kimlerin ekseriyeti teşkil ettiğini de söyleyememektedir. Çünkü onun dilinin altındaki bakla bellidir!

Ermeniler bir azınlık olarak, yüzyıllardan beri Anadolu’nun dört bir yanında hakim millet olan Türklerin arasında insanca yaşamaktaydılar. Ne olduysa bu kavme rahatlık battı. Osmanlı Devleti’nin türlü sebeplerle zayıflamasını fırsat bilen Rusya, XIX. yüzyıl başlarından itibaren batıdan ve doğudan Osmanlı topraklarına doğru saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu Ermenileri, Rusların tabiî bir müttefiki gibi her imkân ve fırsatı değerlendirerek istilâ kuvvetleriyle iş birliği yaptılar. Sonuçta Osmanlı Devleti büyük toprak kaybına uğradı. Ermeniler de birçok yerden kaçmak zorunda kaldı. Kaçan Ermeniler, Rus ordularının arkasına takılarak Kafkasya’ya geldiler. Ruslar, onları Rusya topraklarına değil, Türk dünyasının can damarı olan Kafkasya’ya iskân ettiler. Bugünkü Ermenistan ahalisi ile Ahıska Ermenileri, bu iskân faaliyetinin sonucudur.

Ruslar, istilâ ettikleri toprakların hakimi olan Türkleri ve diğer küçük kavimleri göçe zorlamakta, boşalan yerlere de Anadolu’dan gelen Ermeniler başta olmak üzere Rusya içlerinden getirdikleri Malakan, Eston, Kazak ve Almanları yerleştiriyordu. Bölgenin nüfus yapısını elden geldiğince değiştirmeye çalışan Ruslar, hazırladıkları nüfus kütükleriyle istatistiklerde de Türk adını anmamaya dikkat ediyor, onun yerine Tatar yazıyorlardı! 1910 yılında Tiflis’te basılan Kavkazskiy Kalendar bunun açık örnekleriyle doludur. 1908 yılında Ahıska’da yaşayan 20.780 kişilik nüfusu tamamen Ermenilerin teşkil ettiği yazılmaktadır!

Kısaca anlatmaya çalıştığımız böyle bir hercümerç içinde tamamen emperyal amaçlarla hazırlanmış bir kaynağın verdiği bütün bilgilere güvenilebilir mi? Sonra da kalkıp, “Türkler, Mesketya’nın bazı köylerinde oturmuşlar, ancak Ahıska’daki sayıları yüzde biri bile bulmamıştır.” denilebilir mi?

Solakyan’ın iddialarını şu istatistikî bilgiler ışığında değerlendirelim:

1916 yılı ocak ayında Ahıska’nın nüfus yapısı şöyledir [3]:

Şehirde      Köyde        Toplam
Türk           315        51.712        52.027
Ermeni   17. 875    9. 693         27.568
Gürcü      1. 477      7. 487         8. 964

Ahıska’nın 1917 yılı eylül ayındaki nüfus durumu da şöyledir: Müslüman: 57.920, Ermeni: 27.977, Gürcü: 9.128.

Bu rakamlardan anlaşılan şudur: Ahıska şehrinin nüfus çoğunluğu Ermenilerde olmakla birlikte köyleriyle birlikte bakıldığında Türk nüfusu Ermenilerin iki katı kadardır.

Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var: Ahıska şehri çok eski bir Türklük bölgesidir. 1828 yılında Rus esaretine düşmüş, 1921 yılına kadar aralıksız Rus esaretinde kalmış, bu zaman zarfında birçok savaşa sahne olmuştur. Bu zor şartlar altında Müslüman ahali Anadolu içlerine doğru göçe başlamıştır. Diğer taraftan şehir dışarıdan gelen Ermenilerin yerleşmesine sahne olmuştur. Buna rağmen yüzyılın başında buradaki nüfusun ekseriyeti Türklerden meydana gelmekteydi.

İstilâ kuvvetlerinin şehirlerde daha etkili olduğunu da hesaba katarsak, kır kesiminde yaşayan ahalinin, buraların gerçek sahibi olduğunu söyleyebiliriz.

Evliya Çelebî 1647 yılında ziyaret ettiğinde buranın valisi Ahıska yerlilerinden olan Sefer Paşaydı. Daha sonra yine onun sülâlesinden olan Hacı Ahmed Paşanın yaptırdığı Ahmediye Camii çok meşhurdur. Bu caminin minaresi yıkılmış olsa da yüzyılların kahrına göğüs gererek kırmızı kubbesiyle bugün de ayaktadır.

Solakyan, kurnazca bir yol tutarak Ahıska’yı köy ve şehir nüfusu olarak değerlendirmekte, şehir nüfusundaki Ermeni ekseriyetini öne çıkararak, “İnsanlar atalarının yaşamadığı bölgenin merkezini vatan olarak kabul edemez!” demektedir. Halbuki merkezi Ahıska şehri olan ve burada yüzyıllarca Türk valisi bulunan bir merkezle bu merkeze bağlı kahir ekseriyeti Türklerin teşkil ettiği bir bölge nasıl Türk yurdu olamaz?

Gürcülerin millî tarihi olan Kartlis Çhovreba, milattan önceki çağlarda, İskender’in geldiği zaman bile burada Kıpçak ve Buntürklerin yaşadığını haber vermektedir. O hâlde Solakyan’a hak ettiği cevabı Gürcü dostlarımızın vermesi gerekir. Aksi takdirde kendi millî tarihlerinin yalan haberler üzerine kurulmuş olduğunu kabul etmeleri gerekir!

Solakyan, kafasına göre Türklerin bu bölgeye gelişiyle ilgili hikâyeler de anlatmaktadır.
Ona göre Selçuklu akınlarıyla birlikte Türkler buraya gelip yerleşmişler. İkinci bir ihtimal de -ne yazık ki bizdeki bazı cahil ve safların da idrak edemeden övünerek söyleye geldikleri gibi- Osmanlılar burayı fethedince XV. yüzyıldan itibaren oraya Türk götürüp yerleştirmişler! Üçüncü bir rivayet de Gürcülerin iddiaları: Bölge ahalisi Gürcüydü, Osmanlılar gelip onları Türkleştirdi.

Türklerin bu bölgeye gelişi Selçuklularla başlamamıştır. Çok eski çağlarda buralarda Türk nüfusu yaşamaktaydı. Kartlis Çhovreba’ya göre buralarda Makedonyalı İskender’e karşı koyacak kadar güçlü bir Türk nüfusu vardı. Daha sonraki asırlarda, meselâ Sultan Melikşah zamanında da buralara Türklerin geldiği yolundaki tarih haberleri de doğrudur. Kral David’in 1118 yılında Kuzey Kafkasya’dan 45.000 Kıpçak ailesini getirip onlardan çıkardığı orduyla Selçuklulara karşı çıktığı ve hatta Tiflis’i geri aldığı en ünlü Gürcü tarihlerinde anlatılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin buralara Türk getirdiği veya yerli Gürcü halkı Türkleştirdiği gibi tezler yanlıştır. Zira Osmanlı’nın ilerleme yolu batıya doğrudur. Fetih hareketleri batıya yöneliktir. Anadolu’dan Rumeli ve Balkanlara giden bir Türk nüfusundan söz edilebilir. Ama Anadolu’dan Ahıska’ya doğru bir nüfus hareketini kaydeden tarih kaynağı bilmiyoruz. Diğer taraftan Osmanlı’nın asimilasyon faaliyeti olmadığı da artık bilinen bir gerçektir. Osmanlı buraya geldiğinde (1578), Ortodoks-yerli Türk ahalisi yaşamaktaydı.

Solakyan, bazen insafa geliyor. Meselâ bu son tezin doğru olmadığını, bölge ahalisinin kesinlikle Türk olduğunun bilimsel olarak ispatlandığını söylüyor ki haklıdır. Gürcülerin bölge halkını Gürcüleştirme konusunda ne derece büyük gayretler sarf ettiğini belirtiyor ki, bu da yerinde bir tespittir. 2004 yılının eylül ayında Acara’nın üç Müslüman köyünün birden Hristiyan olduğunu ve vaftiz törenine Gürcistan Başbakanının da katıldığını göz önüne alırsak, bu küçük komşumuzun din ve etnisite hususunda nasıl bir çabanın içinde olduğunu daha iyi anlarız. Solakyan da, “Gürcüler iki yüz yıldan beri yerli Türkleri Gürcüleştiremedi. Halbuki bu konuda az çaba sarfetmediler.” diyerek Gürcülerin bu özelliğini belirtmektedir.

Solakyan, Ahıska Türklerinin gerçekten Türk olduğunu kabul etmekte fakat buranın onların vatanı olmasını kabule yanaşmamaktadır. Halbuki Selçuklu veya Osmanlı zamanında yerleşme tezlerini kabul etsek, bu bölgenin Türk geçmişi, Solakyanlardan eskiye gider. Zira buralardaki Ermeni yerleşimi, XIX. yüzyılda Rusların bölgeye gelmesiyle başlamıştır!

Söz konusu raporda Ahıska Türklerinin kurmuş olduğu birçok teşkilâtın adı verilmektedir. Bu teşkilâtların hepsine Türkiye’nin para yardımında bulunduğu, hele 1912 yılında Türkiye’de Ahıska Türkleri Teşkilâtının kurulduğu iddiası kuru bir yalandan ibarettir.

Raporda Ahıska Türkleri meselesine müdahil ülkeler de gözden geçirilmektedir. Bu bahiste Gürcistan yönetiminin sıkıntıları olduğu, bölgede yaşayanların Ahıska Türklerinin dönüşüne razı olmadıkları gibi düşünceler ileri sürülmektedir. Bunun yanında Gürcistan’ın baskısıyla “Biz Gürcüyüz!” diyerek Gürcistan’a dönen Xısna’cıların 600 kişi civarında olduğu ifade edilmektedir. Demek ki Ahıska Türkleri “Biz Gürcüyüz!” deseler, mesele kalmayacak ve Gürcistan’ın problemleri çözülecek ve bölgede yaşayan Ermeni ve Gürcüler de onların dönmesine ses çıkarmayacak! Ne âlâ…

Diğer taraftan Avrupa Konseyi’ne verilen taahhüdü de hatırlatıyor Solakyan! Zavallı Gürcistan’a biz de acıyoruz! Asıl sahiplerine kapılarını kapattığı, otoritesini kuramadığı, sözünü geçiremediği, parasını bile kullandıramadığı bir bölgede sadece Solakyanlar rahat dolaşabiliyor! İşte mesele bu! Onun için Ahıska ile Ahıska Türkleri arasına uçurumlar peyda ediyor Solakyan Efendi.

Solakyan, Ahıska Türklerinin en rahat edeceği ülke olarak Türkiye’yi gösteriyor. Fakat Türkiye’nin Ahıskalıları almada gönülsüz davranmasına bir anlam veremiyor. Türkiye, Ahıska Türklerinin Ahıska’ya dönmesi hususunda ısrar ediyormuş! Bunun sebebi de bölgede nüfuzunu artırmakmış!

Solakyan, bu insanlık trajedisine politik yaklaşmaktan kendini alamıyor. Yakın geçmişte suçsuz yere yurdundan sürülen insanların vatana dönmeleri gerektiğini söylemiyor! Sanki Ahıskalıların nerede rahat edeceği ondan soruluyor! Bu düşüncede, Ermeni emellerinin nasıl sinsice kımıldandığı hissediliyor. Ahıskalıların Ahıska’ya dönmesi için Türkiye’nin çok çaba harcadığını söylemesi de Solakyan’ın bu konudan ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor. Türkiye böyle bir gayret göstermiş olsaydı, Ahıskalılar, 1944 yılında bu bölgeden hangi kimlikle sürülmüşse bugün yine o kimlikle Ahıska’da ocaklarını tüttürüyor olurdu.

Solakyan, Ahıskalıların vatana dönmemeleri için dil dökmeye devam ediyor: Gürcistan’ın ekonomik durumu kötü, siz hiç Gürcüce bilmiyorsunuz, kültür farklılığınız var, halbuki siz Türkiye ve Özbekistan kültürüne daha yakınsınız, Gürcülerle aranızda din farkı var, buranın iklimi sert, siz bu iklime dayanamazsınız, Türklerin ata yurdu zaten Orta Asya, Ahıska dediğiniz yerler dağlık ve hayat şartları ağır… Yetmez mi bu kadar sebep!

Buna da şark cambazlığı veya Ermeni kurnazlığı derler! Bu kadar kötü şartların bulunduğu bir bölgede Ermeniler özerklik mücadelesi veriyor!

Solakyan raporu, çözümü gösteriyor: Ahıska Türkleri öncelikle Türkiye veya Özbekistan’a yerleştirilmeli. Veya Azerbaycan’a! Rusya’ya da yerleştirilebilirler. Ama her hâlükârda Gürcistan’a yerleştirilemezler!

“Gürcistan’daki olumsuzlukları yukarıda! saydık.  O halde niçin hâlâ Ahıska konusunda ısrar edilmektedir? Demek ki bir bildiğiniz var! O da Türkiye’nin tarihte kaybettiği ülkeleri yeniden ele geçirme rüyası hatta Turan hayalleri söz konusu! Zaten yeşile boyanmış Ahıska bölgesinin de bulunduğu Büyük Turan haritası her Türk’ün elinde var. Bu ülkünün gerçekleşmesi için Türkiye bu halkı kullanmak istiyor.”

Bu iddialar karşısında pes demeden edemiyor insan. Solakyan’da ne zekâ var görüyor musunuz… İnsan, “Keşke bu son dedikleri doğru olsa!” demeden edemiyor. Ama nerde… Solakyanlar bilmiyor ki Türkiye’de millet haritaya bakmaz, ne kendi ülkesinin coğrafyasını bilir, ne de Solakyanların nerelerden nerelere kadar yayıldıklarını! Hatta birçoğu, Ahıska’yı Alaska zanneder!

Raporun son bölümündeki çözüm önerileri de şöyle:

Ahıska Türklerine, Azerbaycan, Özbekistan ve Rusya’nın orta bölgesine yerleşmeleri için propaganda yapılmalı. Krasnodar ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan Ahıskalılar arasında bir anket yapılmalı. Bu ankette Türkiye, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Rusya’nın orta bölgesi şıklarından hangisini tercih edersiniz? Bu ankete göre onları iskân etmek gerekir.

Solakyan’ın iddiaları, izahları ve çözüm önerileri böyle. Dikkat edilirse raporda, Ahıskalıların ata yurtlarına dönmeleri katiyen söz konusu edilmemektedir. Çünkü Ahıska, bugün Ermenilerin “korunan ve kollanan” mekânı, yarın da burayı Ermenistan’ın bir parçası yapma hayalleri vardır.

Bütün dava, buranın asıl yerlisi olmayan, yakın geçmişte Ruslar tarafından iskân edilen ve sadece şehir ve kasabalarda yoğunlaşan Ermenilerin bölgedeki hakimiyetini pekiştirmek, orada özerk bir yapı oluşturmak ve sonra da Ermenistan’la birleşerek Acara üzerinden Karadeniz’e açılmak! Solakyan raporunun her cümlesinde bu Ermeni rüyası sırıtıyor.

Burada dönüp Türkiye’ye soruyoruz: Ahıska konusunda siz ne buyuruyorsunuz efendim? Solakyan efendinin iddiaları doğru mu? Avrasya’ya giden yollardaki Türk temizliği hususunda ne düşünüyorsunuz? Doğudan yetmedi, kuzeydoğudan da yeni bir Ermeni kuşatmasının farkında mısınız? Bakü-Ceyhan boru ve Kars-Tiflis demiryolu hatları ne âlemde?

Allah rahatlık versin.


[1] Rusça yazılmış olan raporu, Mehteber Kadirova’nın çevirisinden okuduk.
[2] www.scirs.org.ge
[3] L’etat Du Sud-Ouest Du Cacase, Batoum 1919.