Yozgat ilinin Sarıkaya ilçesinin merkezi olan ve geçmişte Terzili Hamamı ya da kısaca Hamam Köyü olarak bilinen yerleşim alanı, 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın yakıp yıktığı güneybatı Kafkasya’dan gelen ve köken itibarıyla soyları Orta Asya’ya dayanan Kazak-Borçalı uruğundan Ahıska Türkleri tarafından kurulmuştur. Bunlara halk arasında 93 Muhacirleri veya yanlış biçimde Kars Muhacirleri denilmektedir. İlk muhacir kafilesinin Ardahan bölgesinden gelmesine karşın, buranın Cumhuriyet döneminde Kars iline bağlanması nedeniyle bu terim kullanılmakta olup, doğrusu Ahıska ya da Ardahan Muhacirleri’dir.
Ahıska Türklerinin teşkilatçılık ve yöneticilik yetenekleri ile çalışkanlıkları sayesinde her yerleştikleri bölgeyi kısa sürede şenlendirdikleri bilinen bir tarihsel gerçektir. Bunun bir tezahürü olarak Sarıkaya ilçesi, 1880 yılında tamamen boş ve önemli bir bölümü sazlık-bataklık olan arazide mezraa biçiminde kurulmasına karşın, yönetim tarihi açısından çok kısa sayılabilecek süreler olan; 1881 yılına köye, 1935 yılında nahiyeye ve 1957 yılında ilçeye dönüştürülmüştür.
Küreselleşmenin ve kültür emperyalizminin olumsuz tüm etkilerine karşın, Ahıska’nın halis Türk kültürü Sarıkaya ilçesinde halen tüm canlılığı ile yaşamaktadır. Ardahan’dan göç eden ailelerin soyları; saf Ahıska Türkçe’sini, geleneksel yemek ve yiyecekleri (hınkâl, erişte, hedik, içli kete, bişi, hasuta, kuymak, cadi) unutmamışlardır. Halen orta yaş neslin anılarında; her yılbaşında toprak damlı evlerin bacalarından (buhari) küçük bakraç (sitil) sallandırmak, düğünlerde damat tarafının düğün alayına öncü olarak çıkardıkları ve adına Tilki denilen kişiyi kız evinin önünde kurulan darağacına bacağından asmak, düğünlerde Baş yenge ve Sagduç görevlendirmek ya da bopbilinin yokuşu ve üç ayak halayları çekmek, çocukken grup halinde Lo Lo! oynamak (bu oyunun diğer adı Ay Gördüm Allah’tır) ya da kış aylarında Hızek kaymak gibi gelenek ve görenekler baş köşeyi süslemektedir.
Şimdiki ilçe merkezinin bulunduğu bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde Basilka Therma veya Aquae Sarvenae adlı bir yerleşimdir. O dönemdeki nüfusu hakkında kesin bilgilerimiz bulunmamakla birlikte, Kayseri’ye bağlı bir psikoposluk merkezi olması nedeniyle önemli bir nüfusun burada yaşadığı anlaşılmaktadır. Halen o dönemlerden kalma ve büyük bölümü toprak altında olan sur duvarları, tarihi yapılar ve mezarlar bulunmaktadır.[1] Zaman içerisinde bölgede yaşanan; depremler, su baskınları ve özellikle Celali İsyanları gibi doğal veya sosyal olaylar bu bölgenin iskân coğrafyasını önemli ölçüde değiştirmiş ve bu topraklar uzun süre boş kalmıştır. 1800’lü yıllarda, bölgedeki verimli arazilerin yakındaki Ilısu ve Terzili köylerinin halkı tarafından ekinlik ve mer’a biçiminde kullanıldığı, hatta bazı arşiv kayıtlarından bunların çobanlarının otlak için kavga ettikleri anlaşılmaktadır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Elviye-i Selase olarak bilinen güneybatı Kafkasya toprakları Ruslar tarafından işgal edilince, özellikle Ardahan ve Kars bölgesindeki Türk köyleri Ruslar ve Ermenilerce yakılıp yıkılmış, devletler arasında imzalanan barış antlaşmalarının sağladığı bazı haklar ise yeterince korunmadığından, buranın yerli halkına Anadolu’ya göç etmek dışında başkaca bir seçenek kalmamıştır. Prof. Kırzıoğlu; halkın göçe çıkma kararında “Halife toprağında Cuma namazı kılmak” veya “Çocuklarını Osmanlı okullarında okutmak” gibi nedenlerin de etkili olduğunu belirtmektedir.
Türk ordusunun Erzurum’a doğru geri çekilmesi ile başlayan ve kimi kaynaklara göre, yaklaşık beşyüzbin kişiyi muhacir durumuna düşüren göç süreci, savaşın kaybedilmesini izleyen üç yıl boyunca sürmüş, Rusların bu göçü batılı devletlere yönelik ve tamamen propaganda amaçlı olarak durdurma girişimleri ise, bir süre sonra Rusların ve diğer bazı batılı devletlerin teşviki sonucunda kontrolden çıkan Ermeni çetelerinin bölgedeki katliamları nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.
Savaşın kaybedilmesinin ardından Erzurum vilayeti, muhacirlerin toplanma yeri ve buradan Anadolu’nun diğer vilayetlerine dağıtım merkezi işlevini görmüştür. Osmanlı tarafından 1860 yılında kurulmuş olan İskân-ı Muhacirin Komisyonunun çalışmaları ile ülkenin iskâna elverişli bölgeleri belirlenmiş ve muhacirler, Sivas başta olmak üzere Yozgat, Tokat, Amasya, Niğde ve Nevşehir gibi İç Anadolu vilayetlerine iskân edilmeye çalışılmışlardır. Bu sırada, aileler parçalanmış, yaşlı, çocuk ve kadınların büyük bölümü göç yollarında hayatlarını kaybetmişlerdir. Rusların ve Ermenilerin işledikleri bu insanlık suçu nedeniyle yaşanan acıların ve çekilen sıkıntıların tahmini ve tarifi mümkün değildir. Ardahan’dan (Meşe veya Düz olarak adlandırılan bölgelerden) muhacerete çıkan Ahıska Türkleri’nin göç anıları ciltler dolusu kitaplara ve arşivler dolusu filmlere konu olabilecek bir tradejedidir.
93 Muhacirleri, Hamam bölgesine gelmeden önce devlet tarafından İskânlı Muhacir statüsünde Sivas’ın değişik bölgelerine iskân edilmeye çalışılmışlardır. Ancak, yerleştirilen bölgelerde yeterli arazi olmaması veya buralara daha önceden iskân edilmiş bazı unsurların (özellikle 1860’lı yıllarda Kafkaslardan gelen Çerkes, Çeçen ve Gürcülerin) hoşnutsuzluk göstermesi gibi nedenlerle, muhacirlerin bir bölümü Hükümetten izin almaksızın buraları terk etmiş ve yeni yerleşim bölgeleri aramaya başlamışlardır.
Hamam bölgesinin keşfedilmesi de bu gelişmelerin sonucunda olmuştur. Burayı iskâna açan aileler Ardahan’ın fiziksel coğrafyasının kuzeyindeki dağlık bölge olan Meşe Ardahan ile güneyindeki ovalık bölge olan Düz Ardahan bölgelerinden gelenlerdir.
İlk muhacir ailesi, Ardahan’ın (Meşe Ardahan) Hanak ilçesine bağlı Aşağı Dikân[2] köyündeki yurtlarından ayrılarak muhacerete çıkan Kavukluoğulları sülalesine mensup Gül Ahmet ve 5 oğlu ile (6 hane) bunların aileleridir.
Köyün o dönemdeki yerleşiminin, Kavukluoğulları sülalesi tarafından 1881 yılında mescit olarak yapılan ve 1892 yılında büyütülüp minber eklenerek, şimdiki adıyla Hasan Efendi Camiine[3] dönüştürülen ibadethane çevresinde geliştiği dikkate alındığında: Hacıgiller olarak bilinen ve Ardahan’ın Hanak ilçesine bağlı Gec köyünden[4] muhacerete çıkan (5 hane) sülalenin; bunları takiben Ardahan’ın merkezi ile Göle ilçesi civarındaki köylerden (Çardaklı,[5]Kodishara,[6] Sarzep,[7] Beberek,[8] Cincirop[9] gibi) gelen ve Düz Ardahanlılar (Haliloğulları, Kadıoğulları, Mülâzımoğulları ve diğerleri) olarak adlandırılan (9 hane) sülalelerin; nihayet Meşe Ardahan bölgesinin Vardosan[10]köyünden kalkarak gelen ve Kürtler olarak adlandırılan (3 hane) sülalenin yerleştikleri anlaşılmaktadır. Ardahan’dan itibaren Hamam’daki ailelerle akrabalık bağı veya tanışıklığı olan ve İç Anadolu’nun yakın bölgelerinde yerleşmeye çalışan, ancak birbirleriyle haberleşme olanağını bulan bazı aileler de sonradan gelerek buraya yerleşmişlerdir.
Osmanlı arşivlerinin tasnif edilmiş fonları arasında Hamam Köyü’nün kuruluşuna ilişkin resmi bir belgeye rastlanmamakla birlikte, diğer bazı belgelerden buranın 1881 yılında kurulduğu anlaşılmaktadır. Bölgenin kuzey-güney doğrultusunda küçük bir vadisi vardır ve bunun ortasından “Öz” diye adlandırılan akarsu geçmektedir. Bu vadinin bazı yerlerinden çıkan termal su, çevresindeki alanı sazlık ve bataklığa dönüştürmüştür. Yerli halk tarafından bu vadinin ıslah edilerek, tarımsal faaliyet amacına göre; güneyi Yoncalık, kuzeyi ise Bahçelik veya Dutluk olarak kullanılmıştır. Vadinin hakim noktasındaki yükselti ilk gelenlerce iskân edilmiş ve kısa bir süre sonra buraya önce bir mescit yapılmış ve daha sonra cami inşa edilmiştir. Yeni gelen muhacir kafileleri bu mescidin (ve caminin) çevresine yerleşmişlerdir.
Türk muhacirlerden oluşan ve Osmanlı-Rus savaşının yıkımına uğramış bu halk, Türk Devletine gönülden sevgisi ve bağlılığı nedeniyle, kısa sürede dönemin Yozgat Mutasarrıfı ve Boğazlıyan Kaymakamının sempatisini kazanmıştır. Bu nedenle, hem iskânın başlangıcında hem de sonraki dönemlerde Devlet yetkililerinden büyük moral destek görmüşlerdir. Yönetsel açıdan 1881 yılından 1935’e kadar Boğazlıyan’a bağlı köy statüsü devam etmiş, 1935 yılında ise yine aynı ilçeye bağlı bir nahiye merkezi haline getirilmiştir. Bu aşamada köyün adının değişmesinin nedeni, şimdiki Aşağı Sarıkaya köyündeki nahiye merkezinin söndürülerek, teşkilatıyla ve adıyla birlikte buraya nakledilmesidir. Köy yöneticilerinin ileri görüşlü olmaları ve çocuklarının eğitimine önem vermeleri, sonraki nesillerin burayı daha da geliştirmelerinin önünü açmıştır.
Kanaatimiz odur ki; yurdundan ve yuvasından ayrılıp göçe çıkmanın acısını hiç kimse bir Ahıska Türkü kadar bilemez. Ardahan’dan Sarıkaya’ya göç edenlerin birinci kuşakları acıları ve anılarıyla birlikte Hakka kavuşmuşlar, geride kalanlardan ikinci kuşak çocuklarının hayat ışıkları ise yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuştur. Ahıska Türkleri’nden ebediyete intikal edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara ise uzun ve sağlıklı ömürler diliyoruz.
* Yazarın soyu Ahıska Türkleri’nden olup, 1300’lü yıllarda Semerkant’tan göçe çıkarak önce Ahıska’ya ve daha sonra Ardahan’ın Göle İlçesine bağlı Çardaklı köyüne yerleşen Mülâzımoğulları sülâlesine dayanmaktadır. Bu aile, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında bölgeyi Rusların işgal etmesi ve Ermenilerin katliama başlamaları üzerine Ardahan’dan ayrılarak önce Sivas’ta geçici olarak iskân edilmiş, 1890’larda Yozgat’ın Hamam Köyünün bulunduğu yere gelerek (şimdiki Sarıkaya ilçesi merkezi) bu köyün kuruluşuna ve gelişmesine katkıda bulunmuştur. Yazar, uzun süre mülkî idare amirliği yapmış bir araştırmacıdır.
[1] 1927 yılından 1935 yılına kadar yakındaki Alişar Höyüğü’nde arkeolojik kazılar yapan Alman arkeolg Won der Osten, kaplıca bölgesinde de test amaçlı bazı kazılar yapmıştır.
[2] Adı Alaçam köyü olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin Hanak ilçesinin merkez bucağına bağlıdır.
[3] Caminin adının nereden geldiği konusunda elimde net bir bilgi yoktur. Ancak, caminin ustasının Kayadan sülalesinden Ali oğlu Hasan efendi ya da Acet (Aksu/Arslanoğlu) sülalesinden birisinin olması nedeniyle bu adın verildiğini tahmin etmekteyim. Muhtemelen 1892’de bölgeye yerleşen ailelerden toplanan paralar ile başlanan ve imece yöntemi ile yürütülen inşaata, çevredeki bazı köylerin halkının katkı yaptıklarını da (Örneğin, Boyalık köyünden Hamza bey oğlu Ali efendinin nakdi katkısı gibi) burada belirtelim.
[4] Adı Geçköy olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin Hanak ilçesinin merkez bucağına bağlıdır.
[5] Adı değişmemiştir. Halen Ardahan ilinin Göle ilçesinin Çayırbaşı bucağına bağlıdır.
[6] Adı Akyaka köyü olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin Yalnızçam bucağına bağlıdır.
[7] Adı Sulakyurt köyü olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin merkez bucağına bağlıdır.
[8] Adı Çetinsu köyü olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin Yalnızçam bucağına bağlıdır.
[9] Ardahan ilinin merkez bucağına bağlı iki ayrı Cincirop köyü vardır. Bunlardan; Büyük Cincirop’un adı Ağzıpek, Küçük Cincirop’un adı ise Sugöze olarak değişmiştir. Buradan gelen 93 Muhacirlerinin bir bölümü Hamam köyünün yakınındaki Tomarcahüyüğü köyüne yerleşmişlerdir.
[10] Adı Yamaçyolu köyü olarak değişmiştir. Halen Ardahan ilinin Hanak ilçesinin merkez bucağına bağlıdır.